Sonda söyleyeceğimi başta söylemiş olayım. Başlıkta da ifade
ettiğim gibi, göçmenler herkesin önünde bir sınav kâğıdıdır, bir turnusoldür.
Göçmen meselesine bakış açımız, dünyaya ne kadar insani ve vicdani baktığımızın
göstergesidir.
Küresel sistemin adaletten mahrum olduğunu; İnsani değerler
üzerine değil de devletlerin ve milletlerin küresel menfaatleri üzerine kurulu
olduğunu en çok hissettiğimiz bir zaman bu zaman. İnsan değerini ve onurunu
ayaklar altına alırcasına, bu insanlar çok rahat bir şekilde pazarlık konusu
yapılabiliyor, küresel arenada koz olarak veya eldeki pek elverişli bir kart
olarak kullanılabiliyor.
Göçmenlere bin bir hakaret edilirken, denizlerde bir o yana
bir bu yana itilip nihayetinde botlar batırılırken, bu insanların bu yola niye mecbur
kaldıkları konuşulmaz. Denizler göçmen mezarlığına dönüşürken, nice umutlar ve
hayaller denizlerde suyun altına gömülürken, boğulanın insanlık olduğu
anlaşılmıyor.
Toplumda ve gerekse de tüm dünyada göçmen karşıtlığı öyle
bir hal aldı ki, bırakın insanların denizlerde boğulmasına üzülmeyi,
“müstahaklarını buldular” der hale geldi toplumlar. Şu bilinmelidir ki, bu
insanlar kendi topraklarından, büyüdükleri sokaklardan ve anılarıyla dolu
mekânlarından seve seve ayrılmıyorlar.
Bugün özellikle Batı ve Avrupa’nın göçmen meselesine
yaklaşımındaki insanlık değerlerinden uzak bakışını anlayabiliyoruz. Çünkü bu
küresel elit(!) toplumlar, sahip oldukları tüm refahı ve zenginliği göçün
yaşandığı coğrafyaya borçludurlar. Bu coğrafyalarda sürdürdükleri sömürüyle bu
noktaya geldi bu küresel elitler.
Bir sülüğün damarlardaki kanı emdiğinden daha şiddetli bir
şekilde, bu topraklardaki yer altı ve yer üstü zenginlikleri emip sömüren Batı
ve Avrupa, fakirlik ve kaos arenasına dönüşen bu topraklardan kaçan insanları
zenginliklerine ortak etmek istemiyorlar.
Peki ya bize ne oluyor? Merhamet ve şefkat ile her dönem
mazlumlara kucak açmış bir medeniyetin evlatlarına ne oluyor ki, bu kadar
merhametten uzaklaşabiliyorlar. Medyanın ve belli kesimlerin de kışkırtmasıyla
durum öyle bir hal aldı ki, memlekette yaşanan her aksaklığın ve sorunun sebebi
olarak göçmenler, mülteciler görülüyor.
Öncelikle şu bilinmelidir ki bu insanlar rahat ve huzurlu
bir coğrafyayı terk edip de göç etmiyorlar. Göç bu insanların ilk değil, son
çareleridir. Mülteciler ve göçmenler hakkında dile getirilen onca şişirme
habere rağmen, olaya insanlık onuru ve merhamet nazarından bakabilmek gerek.
Göçmenleri ve mültecileri eleştirdiğimiz kadar, ‘Mültecileri
nasıl biran önce gönderebiliriz?’ düşüncesi üzerinde düşündüğümüz kadar
insanları göçe zorlayan ve dünyanın elitlerine hizmet eden sistemi eleştirmiş
olsaydık, sistemi değiştirme adına bir düşünce geliştirmiş olsaydık, belki de
bugün çok daha farklı şeyleri konuşurduk.
Ama şeytan işini çok iyi biliyor. Bize küresel sistemin
kusurlarını, adaletsizliklerini değil, sistemin mağdurlarını gösteriyor, adeta
gözümüze sokuyor. Sonuçta şeytanlaştırılan sistem ve sistemin başındaki
Firavunlar değil, mazlum göçmenler oluyor.
Yine bilinmelidir ki, bu insanları göçe zorlayanlar ile göçmenleri
şeytanlaştıranlar aslında aynı şeytanlar.
Şeytan bu kadar sistemli ve planlı çalışıyorken, eğer biz
göçmenler, mülteciler hakkında dilimizi ve vicdanımızı temiz tutamıyorsak
yazıklar olsun bize.