Bazı ölümler, bize ölümü sevdirir.
Sizi bilmem, ama benim ölümleriyle ölümü sevdiğim epey insan
oldu. Hiç insan ölümü sever mi ya da nasıl bir ölüm, insana ölümü sevdirebilir,
diye düşünebilirsiniz.
Ama kimisi öyle bir ölür ki, ölümüyle ardından binleri
uyandırır. Binlere, on binlere hayatı sorgulatır. Ölümleri meşale olur, nur
olur aydınlatır dört bir yanı. Misal vefatının sene-i devriyesi olan Mehmet
Yavuz ağabey, Yasin Börü kardeşimiz, Aytaç Baran ve Sacid Pişgin hocalarımız.
Ve daha niceleri…
Öyle bir ölüm ile aramızdan ayrıldılar ki, bize ölümü
sevdirdiler. Niye bize ölümü sevdirdiler diyorum biliyor musunuz? Çünkü bu
Müslümanlar, vefatlarından sonra öylesine çok güzel şahitlikler bıraktılar ki,
onları tanımayanlar bile, “bu kadar insan, bunun ardından bu kadar güzel
şahitlik yapıyorsa, kessin bu salih bir insandı.” demekten kendini alamıyor. Ve
bir güzel şahitliği de o yapıyor.
Evet, bu zamanda ardından güzel şahitlikler bırakıp gitmek
çok büyük bir mesele. Çünkü Allah Resulü “İyiliğine dört Müslümanın şahitlik
ettiği mümini Allahü teâlâ Cennete koyar.” buyurmaktadır.
Tabi böylesine bir ölüm için de, ona göre yaşamak lazım.
İnsan öyle bir yaşamalı ki, ardından kimse sövmesin, söylenmesin. Elbette en
büyük şahit Allah’tır, ama bu dünyada yaşarken de güzel şahitlikler toplamak,
yaşayanları da şahit tutmak lazım.
Tıpkı Allah Resulü’nün Veda Haccında dediği gibi, hani Allah
Resulü Veda Hutbesinin sonunda demişti ki: "İnsanlar!" Yarın
beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Sahabe-i kiram hep birden şöyle
dediler; "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine
getirdiniz, Bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şehadet ederiz".
Bunun üzerine Resul'ü Ekrem Efendimiz şehadet parmağını kaldırdı,
sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu; "Şahit ol Ya
Rabb! Şahit ol Ya Rabb! Şahit ol Ya Rabb!"
Ardından güzel şahitlikler bırakanları, bize ölümü
sevdirenlere baktığımızda hepsi de Şehid Sacid’in dediği gibi, kendilerini
kendilerinden büyük amaçlara adamışlardı.
Büyük amaçlara, İlahi gayelere hizmet edenler güzel yaşar,
güzel ölür, büyük ölür. Ama bu hayatta sadece kendileri için yaşayanlar, dünya
peşinde koşanlar, küçük yaşayanlar küçük ölür, sessiz sedasız ölür. Yani ölüme
değer katan da yaşantıdır.
O halde şu dünyanın küçük ve basit hesaplarını bir yana
bırakıp, büyük hesapların peşine düşmek lazım. Büyük İslam davasının yükünü
omuzlamak, yüklenmek lazım.
Dünyayı dert edinip, dünya kadar derde sahip olmaktansa;
İslam davasını dert etmek lazım, toplumumuzu ve insanımızın imanını dert etmek
lazım.
İşte bize ölümleri ile ölümü bize sevdirenler hep bunu yapmışlardır. Fenafil dava olmuş, hayatın merkezine İslam davasını koymuş, hayatlarını ona göre programlamışlardı. İslam davasının derdini dert bilmiş, nerde bir İslami hizmet vardıysa oraya koşmuşlardı.