Gençliğin içine düştüğü
durumu görüp de yaka silkmeyen, kendi çocuklarının geleceği konusunda
endişelenmeyen bir vicdan ehli yoktur herhalde.
Çocuğunuzu ahlaki erdemlerle
yetiştirseniz de sonunda eğitim sisteminin eline teslim ediyorsunuz. Telefondan
ne kadar uzak tutmaya çalışsanız da okul ödevlerinin büyük bir kısmı
internetten veriliyor. Bu iki ortamda da fışkıran ahlaksızlık tüm erdemleri,
değerler skalasını yerle yeksan ediyor, tüm kutsallar ayaklar altında
çiğneniyor. Hadi gelin bu çemberin içinde çocuğunuzu koruyun.
Ak Parti Hükümeti 20 yıllık
iktidarlığında maddi anlamda çok şey yaptı. Okulların sayısı da artırıldı. Ama
okullar insanı eğitmeye değil, bilgi yüklü cahiller sürüsü oluşturmaya hizmet
ediyor.
Eğitim sisteminin ahlak
içermeyen müfredatıyla ahlaki değerleri sorgulayan bir nesil yetişiyor. Ak
Parti Hükümeti 20 yıldır sadece Eğitim Bakanı değiştiriyor. Ama müfredatı
Batılı zihniyet kodlarından kurtarmıyor. Binlerce yıllık medeniyet birikimimiz
ışığında inşa etme cesaretini göstermiyor. Talim terbiye kurulundakiler
kitapların Batılı ideolojilerden arındırılması adına kılını bile kıpırdatmıyor.
Asım nesli söylemi ise havada asılı kalıyor.
Oysa Eğitim müfredatımızı
işgal eden Batılı zihniyet çıkarcı, materyalist, hazcı, hedonist, bencil bir
zihniyet. Ancak bu özelliklere sahip bir nesil yetiştirmeye hizmet eder.
Bakmayın okullarda işlenen Kur’an, Siyer derslerine. Onların dışındaki
derslerin hepsi bu iki dersi yalanlayacak şekilde organize edilmiş iken,
çocukları ıslah etmelerini beklemek saflıktır.
Müfredatımızı teslim
ettiğimiz Batılı kafa, uzaya kadar çıkmış ama daha ortaya bir insan tanımı bile
koyamamış hasta bir kafa. Bu kafaya göre insan düşünen hayvan, konuşan hayvan,
siyasi hayvan, tartışan hayvan. Hayvan da hayvan... İnsanın hayvani tarafına
odaklanmış bu kafanın şu yeryüzünü getirdiği durum ise tam bir kaos.
Alexis Carrel insanı
araştırmak için 'İnsan Bilim Müessesesi' kuruyor ve 20 yıl boyunca çalışma
yapıyor. Sonunda 'İnsan meçhul bir varlıktır' deyip işin içinden çıkıyor.
İnsanı 'ruhu, bedeni, aklı, nefsi' ile bir bütün olarak tanıyamamış,
tanımlayamamış bu kafa, insanı ancak esfele sefiline çeken, eşrefi mahluk olma
sevincinden uzaklaştıran bir hayatın mahkumu haline getirebilir.
Batılı zihniyet insanı mahiyetsiz,
içi boş bir levha olarak görüyor. Amaçsız, hedefsiz geldiğin dünyada kendi
kendini yarat, içini doldur, kendine hedef tayin et diyor. Boşluk, hiçlik,
anlamsızlık pompalıyor. Ne de olsa insan meçhul bir varlık.
Eğer gelecek nesillerimizi
kurtarmak istiyorsak acilen müfredatı Batılı zihniyetin, Batı hayranı
yazarların elinden kurtarmak zorundayız. Yeryüzünün en başarılı öğretmeni olan
Resullah'ın (sav) eğitim modelini uygulayan müfredat oluşturmalıyız.
Resulullah'ın eğitim
modeli insanın iradesini güçlendiren, nefsini (güdülerini) terbiye eden,
ruhunun derinliklerinde yatan imanı, ahlaki faziletleri uyandıran, geliştiren,
her insanın kendisine özel olarak doğuştan verili potansiyellerini keşfetmesini
sağlayan bir modeldir. Coğrafyayı siyerle, astronomiyi tefsirle, tarihi
fıkıhla, geçmişi gelecekle, dünyayı ahiretle bir bütün halinde ele alan bir
modeldir. Onun elindeki müfredat ise Kur’an'dır.
Resulullah (sav), 23 senede
çöldeki bedeviden tüm insanlığa rehberlik edecek bir kıta dolusu insan
yetiştirmeyi başarmış tek insandır.
Sahabeler bir gün zorlu bir
savaştan döndüklerinde Resulullah (sav), küçük cihad bitti sıra büyük cihadda
diye buyuruyor. Daha zorlu bir savaşa gireceğini zanneden sahabeler büyük cihad
hangisi diye sorunca nefisle yapılan cihaddır cevabını veriyor.
İnsanın, nefsinin arzularıyla
mücadele etmedikçe dünyalık başarılarının kalıcı başarılar olmadığı anlayışını
zihinlere kazıyor.
Özgürlüğe giden yolun, insan
olmanın izzetine giden yolun, takvaya giden yolun, kemale giden yolun insanı
kine, nefrete, kibre, adaletsizliğe, haksızlığa, ücuba, riyaya, bencilliğe,
dünya hırsına iten nefsin (güdülerin) terbiyesinden, tezkiyesinden geçtiğini
öğretiyor. Batılı kafa gibi içindeki çocuğun sesini dinlemeye teşvik etmiyor.
Resullahın elindeki
müfredat olan Kur’an, her insanın topraktan gelen özüne ilahi ruhun üflendiğini
haber veriyor. İnsanda kulluk ile halifelik arasında denge kurarak kişiliğini
ve yeryüzündeki misyonunu inşa ediyor.
Bir kan pıhtısından oluşan
insanın acizliğini unutmadan yeryüzünü imar ve inşaa etme rolü üstelenmesi
gerektiğini anlatıyor. Bu rolün ancak nefsi terbiye, iradeyi kuvvetlendirmeye
mümkün olacağını gösteren dünyada eşi görülmemiş bir nesil yetiştiriyor. Bu
nesil ilimde, kültürde, sanatta, ahlakta, hukukta zirve yapan bir toplumu
doğuruyor.
O halde ne duruyoruz? Üzerinde oturduğumuz hazineyi açma zamanı gelmedi mi?