Cumhuriyet tarihi boyunca içimizde bizim adımıza söz söyleyenler, proje üretenler, standart dayatanlar, sesi en çok çıkanlar içimizdeki azınlıklar oldu. Üstelik bu bizden olmayanlar, Ülke olarak gelişmemize, bağımsız ve yerel politikalar üretmemize sürekli ket vurdular.

Bu cenah, Kemalizm’in, Türklüğün arkasına sığınarak, bu toprakların gerçek sahiplerine yüz yıldır parya muamelesi yapıyor. Yerel bir çalışma karşısında basınıyla medyasıyla, askeriyle, siyasetçisiyle ayağa kalkıp sopalarını gösteriyorlar.

AK Parti, yirmi yılı aşkındır iktidarda; ama bu güruhu ürkütmemeye dikkat ettikçe Ülke batıyor. Sadece ülke mi? AK Parti de aşındı, zayıfladı, ilkelerine aykırı, karşı cenahı okşayacak nitelikteki politikaları sahiplenir oldu. Dışa bağımlılığımız arttığı gibi, ahlaki yozlaşmada fetret devrini yaşıyoruz. Boşanmalarda 2024 de zirve yapmış bir Ülke haline gelirken, doğurganlık oranı 15 Avrupa Ülkesinin gerisine düştü. 

Ülkenin en önemli bakanlığı olan Aile Bakanlığı feminist bir lobi gibi çalışırken, aileyi kurtarma adına yeni kurullar oluşturuluyor. AK Partinin en aileci bakanı dahi köklü bir çözüm üretemiyor. Batının dayattığı feminist şablonun bekçiliğini yapanların baskısına karşı yerel politikalar üretme cesaretini gösteremiyor.

Nüfusun gerileme sebeplerine baktığımızda arkasında Yahudi Haim Nahum’un oğlu olduğuna dair iddialar bulunan iş adamı Vehbi Koç ve vakfı olduğu iddiaları var. “Dünya Nüfus Artışını Önleme” konusundaki çabalarından(!) dolayı 1994’de BM’den “Dünya Nüfus Planlaması ödülü aldığı basında yer aldı. 1970’li yılların başında Türkiye’nin en büyük sorununun nüfus artışı olduğunu söylüyor. Avrupa’nın desteğiyle “Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı”nı buna binaen kurduğu gibi iddialar da basına yansıdı.

Bu vakıf ülke genelinde öyle bir örgütlendi ki, sırf ufak da olsa bir maaş alma adına genç kızlar, kadınlar bu vakfa bağlı olarak yıllarca çalıştılar. Evleri gezip kadınlara korunma yöntemlerini anlattılar, çocuk sahibi olmamaya ikna etmeye çalıştılar. Hamileliği engelleyici ilaçları bedava verdiler. Her ay düzenli olarak kendilerine verilen mahallenin kadınlarını bu konuda kontrol ettiler. Kadınların zihinlerine çocuk sahibi olmanın aptallık, kendini düşünmeme, cahillik, özgürlüğün kısıtlanması olarak kazımaya çalıştılar.

Tabi mezkur vakfa bağlı olarak çalışanlar özel eğitiliyor, ikna ettikleri kadın başına prim alıyorlardı. Bizim komşunun kızları dahi bu işi yapıyordu. Hatta birini bölge sorumlusu yapmışlardı. İller arası toplantılara katılıyordu. Tatlı diliyle, yalnızca annelerin iyiliğini ve ailenin huzurunu isteyen bir imaj çiziyordu. Yorulmadan dakikalarca konuşabiliyordu.

İşin bu ayağı ile birlikte medya, sağlık sektörü, eğitim sistemi tamamen bu amaca odaklanmıştı. Okulda öğrencilere kardeş sayısı sorulduğunda 3’den fazla kardeşi olana topluca yuh çekiliyordu. Hiç unutmam, doktora her gittiğimde çocuklarımın sayısını söylemeye çekindiğimi. Çünkü doktor direk azarlıyor, vahlar çekiyor ve iyi ilgilenmiyordu. Hatta yüzümüze bile bakmıyordu. Ki ben 90’lı yıllardan bahsediyorum. O dönemde, çocuğu evin bereketi, Allah’ın emaneti olarak görme inancının kökünü birden kazıyamadılar. Yeni bir çocuğun aileye katılacağı öğrenildiğince evin tüm fertlerinde büyük bir sevinç oluşurdu. Herkes annenin işlerini kolaylaştırmaya çalışırdı, yemekler annenin canının ne çektiğine göre belirlenirdi.

2000’li yıllardan sonra internet teknolojisinin çoğalması ve ceplere girmesinin ardından, keyfe dayalı yaşam biçiminin, ahlaksızlıkların, bireyselliğin, narsizmin, ailesizliğin, sapkınlığın, feminizmin zihinleri daha fazla işgal etmesiyle birlikte nüfusu azaltma konusundaki çalışmalar tam da yerine oturdu. AK parti, iktidarlığı dönemi boyunca tüm bu ifsad çalışmalarına engel olup, tam tersi politikalar yürütme cesaretini göstermedi. Nüfus politikaları konusunda olumlu adımlar atamadı. Geldiğimiz aşamada ne yaparlarsa yapsınlar, tüm olumsuz çalışmaları tam tersine çevirmeden düze çıkmak mümkün görünmüyor.