Gazze halkının ve direnişçilerin tertemiz mücadelesi ve
döktükleri kanın üzerinde laleler açıyor. Hem de ABD’nin en prestijli
üniversitelerinde.
Biz hep şehit kanının etraflarındaki insanları dirilttiğini,
kirlenmiş dimağları aydınlattığını, gaflet perdelerini yırttığını, İslam
davasının gücüne güç kattığını sanırdık.
Oysa bugün Amerika’nın Kolombiya, Harvard gibi önde gelen
üniversitelerinde başlayan ve diğer üniversitelere dalga dalga yayılan diriliş,
uyanış, kıyam gösteriyor ki şehitlerin kanları sadece çevrelerini ve hatta
sadece Müslümanları uyandırmıyor.
Kudüs ve çevresindeki kutsal topraklarda dökülen kanlar,
denizler ötesindeki Hristiyanları da Müslümanları da uyandıracak kadar mübarek,
ana sütü kadar temiz ve berrak.
Öyle berrak ki, 11 Eylül’den bu yana ABD’nin kendi
toplumları başta olmak üzere tüm Batılı Ülkelere pompaladığı İslam düşmanlığını
alt üst etti. Sakallı adam ve çarşaflı kadınla karikatürize edilerek simgelenen
sonradan üretilmiş bu ideoloji, Batılı toplumların İslam’ı olduğu gibi
öğrenmesinin önünde önemli bir engeldi.
Emperyalist Ülkelerin
İslam dünyasındaki işgal ve katliamlarını kendilerince haklı çıkartacak öyle
argümanlar üretilmişti ki Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye yapılan müdahaleler
gerekliydi. Güya bu İslam diyarlarında zulüm, barbarlık, insan hakları
ihlalleri, kadınların köleliği, çocuk istismarı vardı da Batılı beyaz adam
müdahale ederek onları özgürleştiriyordu. Üstelik medenileştiriyordu.
İslam dünyasında akıtılan kanlar, kirletilen ırzlar,
öldürülen bebekler, talan edilen evler Batı toplumunun dikkatini hiçbir zaman
çekmedi. Hele ki akademi çevresi bu zulümleri sorgulamadı. Bu ideolojik körlük
sayesinde Batının düşünce ve fikir sahibi bilim insanları dahi gerçekleri
göremedi. Yapay korkular, dimağları ve vicdanları esir almış, Batının İslam
dünyasında yaşattığı zulümlere karşı kör ve sağır kalınmıştı.
Fakat 7 Eylülde başlayan Aksa Tufanı ile her şey tersine
döndü. Gazze’deki halkın acılar içinde kıvranırken bile büyük bir insanlık
örneği göstermesi, Direnişçilerin İslam’ın savaş hukukunu sergilemesi, Halid
Dede’nin torunu Rim’in şehadeti karşısındaki dirayeti, torunuyla kurduğu bağ,
sabır ve teslimiyeti, açlığın ve susuzluğun kol gezdiği Gazze’de küçük bir
çocuğun ekmeğini paylaşması Batılıların gözünün önündeki perdeleri kaldırdı.
Kim barbar, kim medeni ortaya çıkardı.
İslam nasıl bir Din’di ki, Kassam Tugayları, Siyonist ve
soykırımcı esirlerin karnını doyuruyor, yediklerinden yediriyor, yaralıları
tedavi ediyor, onların çocuklarını eğlendiriyor, arkadaş oluyordu.
Siyonistlerin esir aldığı Filistinlilere her türlü zulmü yapmalarına rağmen,
onlar esirleri misafir ağırlar gibi ağırlıyordu. Üstelik esirler ayrılırken
veda mektupları yazıyor, gördükleri muameleden duydukları memnuniyeti dile
getiriyor ve tüm bunlar dünyaya anında servis ediliyordu.
Mescid-i Aksa uğruna dökülen kanlar Batı toplumunu yüz
binlerin, milyonların katıldığı protesto eylemlerine taşıdı. Artık Batıda en
çok okunan kitap Kur’an-ı Kerim, en çok araştırılan ve konuşulan din İslam. Ve
insanlar akın akın Müslüman oluyor.
Üniversite kampüslerinde protesto eylemleri yapılıyor. Hem
de öğretim üyelerinin desteğiyle. Sistematik, bilinçli ve programlı bir şekilde
yapılan bu eylemlerin, bilimin üretildiği yerlerde yapılması çok büyük mesajlar
içeriyor. Çünkü bilim insanları Batının kendi tezleriyle çeliştiğini, Batı
emperyalizmini, Uluslararası örgütlerin taraflılığını, Batının kurduğu
düzenlerin yeryüzüne asla adalet getiremeyeceğini haykırıyor.
ABD Üniversitelerinde devam eden eylemler, gözaltı, açığa
alınma ve şiddete maruz kalma gibi korkulara yenilmeden devam ediyor ve
yayılıyor. İsrailin dünya üzerinde kurduğu korku imparatorluğunun sütunları tam
da oralarda sarsılıyor.
İslam dünyasından zerre kadar çekinmeyen israilin en büyük
korkusu artık ABD Üniversiteleri.