“Yoksa siz, kendinizden önce
yaşayanların başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete
gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara (öyle) şiddetli belâ ve sıkıntılar
(felâketler) dokundu, öyle sarsıldılar ki, peygamber ve onunla birlikte
olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” dediler. İyi bilin ki, Allah'ın
yardımı muhakkak yakındır” (Bakara: 214)
Ayeti kerimedeki hitap, Mekke
döneminde müşriklerin işkence ve zulümlerine dayanamayıp şekva eden ilk
Müslüman cemaatedir. Dikkatlerini kendilerinden önce yaşamış olan mümin
cemaatlerin tecrübelerine ve seçkin kulların eğitilmesine ilişkin sünnetullaha
yöneltiyor. O seçkin kullar ki, yüce Allah, sancağını onların ellerine veriyor,
yeryüzünde hilafet emanetini, sistemini ve şeriatını onların omuzlarına
yüklüyor. Bu hitap, aynı zamanda bu büyük görevi üstlenen, son derece önemli bu
misyonu taşımayı seçen herkese yöneliktir.
Ayeti kerimenin vermek
istediği tecrübe; son derece köklü, düşündürücü ve ürkütücü tablolarla doludur.
O dönemin peygamberi ile çevresindeki müminlerin sorusunun arkasındaki manayı
düşünelim. Bu soru hakka ulaştığı kesin olan bir peygamber ile kendi
çevresindeki Allah'a inanmış kimseler tarafından soruluyor: "Allah'ın
yardımı ne zaman?"
Bu soru bize böylesine hakka
ulaşmış kalpleri sarsan sıkıntının çapını somut olarak gözler önüne
sermektedir. Sözünü ettiğimiz soylu kalpleri baskısı altına alan sıkıntı, öyle
tarif edilmez boyutlara ulaşmış ki, bu kalplerden "Allah'ın yardımı ne
zaman?" diyecek kadar bir bezginliği ve sıkışıklığı dışa vurmaktadır.
Kalpler, bu sarsıntı verici
sıkıntı ve zorluklar karşısında sebat edince, direnişini sürdürüp azmini ortaya
koyunca, işte o zaman yüce Allah'ın vaadi gerçekleşir, O'nun yardımı hemen
imdada yetişiverir:
“İyi bilin ki, Allah'ın
yardımı muhakkak yakındır.”
Şu halde bu yardım çok
yakındır. Onu hak edenler için hazır bekletiliyor. Anacak sonuna kadar
mücadelede direnmeye devam eden, sabır ve sebat gösterenler onu hak edebilir.
Sıkıntıya ve darlığa göğüs gerenler, sarsıntıya kapılmaksızın bu direnişi
gösterenler, zulüm karşısında baş eğmeyip dik duranlar, yüce Allah'ın bu vadine
kesinlikle inananlar, hatta sıkıntı doruk noktasına ulaştığı anlarda bile
yalnızca Allah'ın yardımını gözleyenler; başka hiçbir çözüme, Allah'ın katından
gelmeyen herhangi bir desteğe kesinlikle ümit bağlamayanlar bu yardıma hak
kazanabilirler.
İşte müminler, bu tahkiki
iman, bu kesin tevekkül ve direniş sayesinde Cennet’e girerler, buna lâyık
olurlar, buna öncelik kazanırlar. Cihattan, imtihandan, sabırdan, direnişten,
sebattan, sırf Allah'a yönelmekten, bilinçlerinde sırf O'nu yaşatmaktan, O'nun
dışındaki her şeyle ve herkesle bağını kopardıktan sonra gelen bir hak ediştir
bu.
Mücadele ve bu mücadele
sırasında gösterilen sabır, vicdanlara güç verir; onlara kendilerini aşma
imkânı sağlar; onları potasında eritip arındırır; cevherlerini safileştirip
parlak hale getirir. İmana derinlik, güçlülük ve canlılık bağışlar. Bunun
sonucu olarak o inanç sistemi düşmanlarının gözünde bile parlak görünür. O
zaman söz konusu düşmanlar akın akın Allah'ın dinine girerler. Bu hakikat, dün
olduğu gibi bugün de daha yolun başında taraftarlarının birçok eziyetle
karşılaştığı her hak davanın karşılaşacağı bir sonuçtur. Öyle ki,
karşılaştıkları eziyetlere sabırla katlandıklarında daha önce kendileriyle
savaşan düşmanların, saflarına katıldıklarını, en şiddetli hasımların ve katı
inatçıların kendilerini desteklemeye yöneldiklerini göreceklerdir.
Üstelik böyle bir şey olmasa
bile aslında bundan daha önemlisi meydana gelir. Hücuma uğrayan çağrının
taraftarlarının ruhları bütün yeryüzü güçlerinin, bu güçlerin şerlerinin ve
fitnelerinin üzerine yükselir. Bu ruhlar rahat ve refah düşkünlüğünün, son
olarak da yaşama hırsının tutsaklığından kurtulur. Bu kurtuluş bütün insanlık
hesabına bir kazanç olduğu gibi dünyaya ve sıkıntılarına tepeden bakma yolu ile
bu sonuca ulaşmış olan ruhlar hesabına da bir kazançtır.
Bu kurtuluş, nihayette
sahibini Cennet hayatına lâyık hale getirecek faktördür. İşte yol budur. Yüce
Allah'ın gerek ilk Müslüman cemaate ve gerekse her kuşaktan Müslümanlara
anlattığı yol budur. Yani iman ve cihad, sıkıntı ve meşakkat, sabır ve direnme
ve sırf Allah'a yönelme yolu. Arkasından zafer ve daha sonra da Cennet
mutluluğu…