İslam bir din olarak çok
sağlam ve güçlü bir yapıya sahiptir. İslam’ı, beşeri ideoloji ve sistemlerle
karşılaştırmak çok yanlıştır. Doğal ve evrensel olanla suni ve yerel olan
arasında fark elbette büyük olur. İslam; bütün varlığı yaratıp var eden, evirip
çeviren sonsuz kudretin insan için seçtiği hayat tarzı, mutluluk reçetesidir.
İnsanlık maddi ilerlemeler konusunda kendi çaba ve tecrübeleriyle
belli bir seviyeye ulaştıysa da varılan bu seviyenin insanlığın barış ve
huzurunu sağlayamadığı ortadadır. Bugünün batı medeniyeti insanın sadece maddi
tarafını, iskeletini önemsedi, ama insanın asıl özü olan ruhunu, kalbini unuttu
veya görmezden geldi. İnsanlığın elde ettiği bu maddi ilerleme tek başına
insanın saadetini sağlayamadığı için insanlık bir arayışa yöneliyor artık.
İnsanın kendi öz cevherini bulmasını, onu geliştirmesini sağlayacak bir nura
olan ihtiyaç her gün daha çok kendini hissettiriyor.
Bugün Kur’an’ın
anlaşılması ve uygulanmasının önündeki engeller çoğunlukla kalkmış
bulunmaktadır. Kafası hurafelerden ve baskılardan kurtulmaya başlayan
insanlığın yakın bir zamanda kitleler halinde İslam’a akın edeceğini söylemek
kehanet değildir. Çünkü tekâmül ilâhi bir yasadır. Bu yasa şöyle veya böyle
tamamlanacaktır. İnsanlığın bu son döneminde (ahir zaman) zaferin İslam’ın
olacağı hakkında rivayetler de bunu desteklemektedir.
İnsanlığın hak
ve hakikate yönelmesi elbette güzel bir şey. Böyle bir değişime şahit olmak,
hele bunda bir paya sahip olmak ne güzel bir şey! Ama bizim açımızdan ortada
önemli sorunlar var. Bunlara acilen çözüm bulmamız gerekiyor. Sorun şu:
İnsanlığın bu arayışına İslam’ı adres olarak göstermeye hazır mıyız? Benim
kanaatime göre insanlığın İslam’a ve Kuran’a koşmalarının önünde kalmış olan tek
engel bugün İslam kimliğini taşıyan biz Müslümanlarız maalesef. Yani İslam ve
Kur’an güneşine bizler perde oluyoruz. İslam’a davet adıyla kimilerimizin
yaptıkları ise “gölge etme ihsan istemez” dedirtecek türden. Ancak tarihteki
her olay gibi bu durum da ilelebet devam edecek değildir. Çok geçmeden bu hal
değişecek ve su asıl mecrasını bulacaktır. Mevla istediği zaman insanlığın
İslam’a yönelişine başka yardımcılar ve destekçiler de bulur. “Eğer topyekûn
seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka
bir topluluk getirir de siz savaşa çıkmamakla onun dinine zerrece zarar
veremezsiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.” (Tevbe, 39)
Bugün biz
Müslümanların yaşadığı dindarlığa İslam diyebilmek çok zordur. Ama bu konu
hakkında bir şey söylerken dikkat edilmesi gereken şu hususun altını çizmek
gerekir. Biz kimseyi tekfir veya aforoz etmiyoruz. Bir insanı eksikliğinden
dolayı kafir sayma hakkımız olamaz. Böyle bir işi yapmak ne görevimizdir ne de
haddimiz. Biz sadece İslam ümmetinin dini ile olan irtibatının ıslah
edilmesinin gerekliliğine vurgu yapmak istiyoruz.
Bugün esefle kaydetmek
gerekir ki, gayr-ı müslim toplumlar bizlerden çok daha iyi durumdadırlar. Gerek
sosyo-politik ve ekonomik açıdan, gerekse de insani ilişkiler açısından bizler
dünya toplumlarının en gerilerinde yer almaktayız. Tabii ki bu durumu toptan
bir genelleme ile ifade edip dürüst ve çalışkan kalmayı başaran Müslümanlara
haksızlık etmek doğru değildir. Ancak ne yazık ki başkaları bizi
değerlendirirken kahir ekseriyet kuralına göre davranıyorlar. Belki de
çıkarlarına geldiği ve İslam’ın yayılmasını istemedikleri için yaş ile kuruyu
aynı kefeye koyuyorlar. Bu arada batı toplumlarında İslam’a gösterilen
teveccühe tahammül etmeyip saldırıya geçen bir gurup da türedi biliyorsunuz. Bu
yeni tip İslam düşmanlığı aslında o kadar abartılmamalı ve önemsenmemeli. Zira
bu azınlığa haddinden fazla gösterilecek tepkinin bunların işine yarayacağını
unutmamak gerekir. Bu hassas noktaya özellikle Avrupa ve Amerika’da yaşayan Müslüman
kardeşlerimizin daha bir dikkat etmeleri gerekir.
Evet İslam
dünyasının tepeden tırnağa kendine çeki düzen vermesinin zamanı gelmiştir.
İslam’ı hem sözle hem de yaşayarak anlatmaya şiddetli ihtiyaç vardır. İslam’ı
dava edinmiş insanların, hedeflerinin ne kadar büyük olduğunu bir an önce
anlamaları ve gereksiz detaylarla uğraşmayı bırakmaları gerekir. Zira zaman
artık tarihte kalmış konuları tartışıp vakit kaybetme zamanı değildir.
Hz. Bediüzzaman Said
Nursi(ra) bir asır önce değindiğimiz bu noktalar üzerinde önemle durmuş.
Müslümanların bu büyük inkılaba hazır olmaları için çaba harcamıştır. Yazımızı
Üstad’ın meşhur Hutbe-i Şamiye eserinde söylediği ile noktalayalım: “Eğer biz
ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek,
sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet'e girecekler. Belki küre-i
arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler.”