Her şey Osmanlı'nın yıkılışı ile başlamasa bile, imparatorluğun tarih sahnesinden çekilişi bir milat oldu.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar, İngiliz akılının yönlendirmesiyle önemli bir misyon üstlenmişlerdi.

Ulusalcı, batıcı, seküler bir zihniyetin Osmanlı'nın bakiyesi üzerinde yaşayan halklara benimsetilmesi ana hedeflerden biriydi.

Osmanlı'nın paramparça edilerek sahneden çekilmesi, Cumhuriyet'in ilk neslinde bir fobi oluşturdu. Hatta buna bir travma diyebiliriz. Haksız da değillerdi hani. Çünkü çok uluslu bir yapıya sahip Osmanlı'nın yıkılması, yeni kurulan Cumhuriyet'in yaşadığı bu travmanın ana sebebini teşkil ediyordu.

Parçalanma korkusu, Cumhuriyetin kurucularını çokça meşgul ediyordu. Fakat İngiliz aklı, Anadolu'da seküler insan yetiştirilmesi gerektiğini söylüyordu.

Bahsettiğimiz dönemde Kürt hakları, genellikle dış güçlere hizmet edecek tarzda gündeme getirildiğinden, Kürtler emperyalizmin bu oyununa gelmek istemediler.

Ancak Cumhuriyetin inşasında, uygulanan ulusalcı politikaların etkisiyle Kürtlerin bazı talepleri gündem oluşturmaya başladı.

Şeyh Said’in kıyamından sonra uzun süre Kürt haklarından bahsedilmesi engellendi. Ancak İngiliz aklı devredeydi ve Kürtlerin seküler yaşama alıştırılması gerektiği yönündeki tezler yavaş yavaş etkisini gösteriyordu.

Bu çerçevede Kürtlerin genetiğine işlemiş olan İslami/Şafii/Nakşi yapının bozulması için okumuş Kürt gençleri hedefe alındı.

Özellikle İstanbul Vezneciler'de açılan Dicle Öğrenci Yurdu bu amacın gerçekleştirilmesi için uygun bir ortam sağladı.

Bahsettiğimiz yurt, 2 Mart 1939'da, Devlet idarecilerinin öncülüğünde kurulmuştu ve yurt masrafları yine Devlet tarafından karşılanıyordu.

Yurtta yetişen Kürt gençleri, 1400 yıllık İslami geçmişe dayanan Kürt genetiğini bozmak için seküler bir eğitimden geçirildiler.

Böylece Kürt milliyetçiliği balonu şişirilmeye başlandı. Sisteme muhalif olan bu gençler aynı zamanda kadim Kürt geleneğine de karşı geliyorlardı. Sözüm ona feodaliteye karşı gelmekle iyi şeyler yaptıklarını zan ediyorlardı ama atılan bu tohum İslami değerlerin olmadığı bir mahsul verecekti.

Kürdi örgütlerin kurulması aşamasına, yetişkin bireyler olarak katılan bu kişiler, Kürt milliyetçiliği balonunu şişirmeye devam ettiler.

Birçok Kürdi örgüte dönüşen hareket, zamanla içinden PKK diye bir yapıyı doğurdu.

MİT'in yönlendirmesiyle kurulduğu iddia edilen PKK, Kürt milliyetçiliği balonunun patlatılmasının son figürü olacak icraatlara yöneldi.

Devlet, Kürtlere kör bir şiddet uyguluyordu. PKK da aynı yönteme başvurdu. Böylece Kürtler, iki cendere arasında sıkıştıkça sıkıştı.

Devlet şiddeti, Kürt gençlerini seküler bir yapı olan PKK'ya yönlendirdi. Öyle ya, Kürt balonunun patlatılması sonucu Kürtler seküler bir yaşama geçirilmeliydiler.

Devlet zulmetti, gençler dağa çıktı. Komünal yapılı PKK, bu sayede oldukça güçlendi. Kürt balonu 47 yıllık bir çatışmanın ardından, oldukça şişirilmiş ve gerginleşmişti. PKK görevini ifa etmiş, şişirilen balonun patlatılmasının zamanı, 47 yıllık sürecin arkasından gelmişti.

Gelinen noktada sisteme entegrasyondan başka bir çare yoktu. Devlet Bahçeli, Devlet adına eline aldığı bir iğne ile balonu patlattı ve PKK kendini fesh etti.

Sonuç, sisteme entegre olan, laik, seküler kıvam almış Kürtler oldu vesselam.