Okurlarım fark etmişlerdir. Geçen hafta yazı yazamadım. Çünkü 16 Mayıs günü sağ dizimden ameliyat oldum. Tabi bu durum sadece beni ilgilendirir ve de çok önemli değil. Ancak ameliyat öncesi ve sonrası hissettiklerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Ameliyattan önce, merakla interneti karıştırmış ve diz ameliyatlarının nasıl yapıldığını incelemiştim. İnsan kemiğinin fleks benzeri bir alet ile nasıl kesildiğine, yerine konan platinlere bakmıştım.
Fakat hiçbir bilgi ameliyat sonrası yaşanan o derin ve tarifsiz acıyı anlatamıyormuş meğer. Çektiğim sancılı dönemlerde normalde kendime dua etmem lazımdı. Ama aklım Gazze’de takılmıştı.
Modern bir hastanede, steril ortamda, anestezilerle acılarım dindirilirken, Gazze’de bombalarla parçalanan, enkaz altında kalan ve yaralıların anestezisiz bir şekilde tedavi edilmeleri geldi aklıma. Canlı canlı yapılan ameliyatlar, narkoz kullanılmadan kesilen uzuvlar, parçalanmış insan bedenleri.
Kendim için dua etmeye utandım. Garip bir durum ama Rabbimden şifa isteyemedim. Gazze’de yaşananlar ortada iken ellerim bir türlü bedenim için havaya kalkamadı. Her kıldığım namazdan sonra dua ettim ama Gazze için.
“Ya Rabbi. Biz ümmet olarak bir şey yapamadık. Belki önemliydi ama meydanlarda sıkılı yumruklar ile siyonizmi lanetlemekten öteye gidemedik. Dua etmekten başka bir çare bulamadık. Et ve kemik olduk ama tek bir yürek olamadık.”
Ameliyat nedeniyle gündemi biraz kaçırmıştım. Kaçırdıklarımı bir yerinden yakalamaya çalışırken hastane odasında, Trump’un Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretin görüntüleri ile karşılaştım. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri.
Gazze’deki katliam hiç olmamış gibi yapılan karşılama seremonileri can acıtıcı idi. Yanlış anlamayın. Ağrıyan dizim değil yüreğimdi. Hadi İslam’ı bir kenara bırakalım da bu adamlarda Arap olmanın gururu da mı yok? Arap genç kızlarının saçlarını sağa sola savurarak Trump’un geçişine eşlik etmeleri, tek kelime ile şudur diyeceğim ama Gazetemin ahlak kurallarına aykırı olacak.
Ülkemdeki durum çok da farklı değil. Birkaç gömlek daha kaliteli olsa da; ABD, israil, velhasıl Batı iliklerimize işlemiş. Galatasaray şampiyon olmuş. Bazı maçlarda Galatasaray taraftarının “Özgür Filistin” sloganlarına tanık olmuştuk ama Yenikapı’da bir milyonun üzerinde insanın çılgın konserler eşliğinde eğlenmesi, cenaze evinin hemen dibinde düğün yapmak gibi bir şeydi.
Hakeza basketbolda Fenerbahçe Avrupa şampiyonu olmuş. Galatasaray’ın en büyük rakibinin basketboldaki bu başarısını, Ali Koç ile Gençlik ve Spor Bakanı baklava yiyerek kutlamışlar. Dizim değil ama yüreğim acımaya devam etti.
Çok mu abartıyorum bilmiyorum. Ama ben öyle birinin torunuyum ki, Kudüs Haçlıların işgali altında iken atam şöyle düşünüyormuş: “Kudüs işgal altında iken bir Müslüman nasıl olur da; rahat gülebilir, uyku uyuyabilir, su içebilir ve yemek yiyebilir.” Selahaddin’in hekimleri onu yemek yemek için ikna etmeye çalışıyorlardı. Oysa onun da yüreği acıyordu.
Konya Şehir Hastanesinden Doç. Dr. Ahmet Sinan Sarı ve ekibine teşekkür ederken duaya devam ettim. “Ya Rab! Biz unuttuk. Ama sen asla!”