Tembellik, kişinin bir işi yaparken ağır
davranması, istemeye istemeye yapması ve gevşeklik göstermesidir.
Bir işte gevşek ve tembel davranmanın
çeşitli sebepleri olabilir. Tembel kişi ya o işin gereğine ya da yaptığı zaman
göreceği mükâfata, yapmadığı zaman göreceği cezaya tam olarak inanmaz. Ya da
farkında veya farkında olmadan başka işlerle uğraşma, asıl olanı yapmanın önüne
geçtiğinden asıl olana gereği gibi ilgi göstermez.
Müminin hayatındaki en önemli amel
namazdır. Bu sebeple mümin namazını aşkla, şevkle ve içten kılar. Namazını
Allah için kılar. Sevabını ve mükâfatını alacağını yapmadığında ise cezasını
alacağını bilir. Namazını her işten daha önemli görür ve bilir. Bu sebeple
namazında gevşeklik ve tembellik göstermez.
Kur’an’da namaza gevşek kalkmak,
münafıkların alametlerinden sayılmıştır. Onların namaza gevşek kalkmaları;
namazın gereğine ve karşılığında görecekleri mükafata tam olarak
inanmamalarındandır. Bu sebeple namaz kılma, özellikle yatsı ve sabah namazları
onlara ağır gelir. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Sabah namazının ucundaki
mükâfatı bilselerdi sürüne sürüne bile olsa sabah namazına
gelirlerdi” buyuruyor.
Tembellik, gevşekliktir, gevşeklik ise
rahatına düşkün olmadır. Münafıkların sabah namazını sevmemesi, yatak ve uykudaki
rehavetten olmak istememelerindendir. Rehavet arttıkça, gevşeklik ve tembellik
de artar. Bu gevşeklik ve tembellik o kadar artar ki namaz kılınsa da son ana
ertelenir. Yarım yamalak, sıkışık bir abdest, kıraat, kıyam, rükû ve
secdelerinin hakkı verilmeden kılınır. Rükû ve secdelerde itminana ulaşılmaz.
Dolayısıyla namaz eksik kalır.
Mümin ise namazını en iyi bir abdest,
vaktinde, huşu içerisinde, kıyam, kıraat, rükû ve secdesine riayet ederek
kılar. Rükû ve secdede itminana ulaşır.
Dava ve davet hizmetlerinde gevşeklik ile
namazda gevşekliğin birbirinden farkı yoktur. Kişinin dava ve davet işlerinde
gevşek ve tembel davranması ya davasına olan imanın eksikliğinden ya da
yapacağının karşılığında alacağı mükâfatı, yapmadığında alacağı cezayı küçük
görmesinden kaynaklanır.
Dünya ile aşırı uğraşma, dava ve davetin
önüne geçebilir. Neticede dünya ve dünyalıkta görülen rehavet; dava ve davetin
neticesinde elde edilecek mükâfattan ve rehavetten büyük görülebilir. Bu
sebeple dünya ve dünyalıkla uğraşmada çalışkan ve girişken davranılırken, dava
ve davetle uğraşmada gevşek ve tembel davranılır.
Hz. Peygamber (s.a.s.): “Allah’ım
acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” diye dua etmiştir.
Tembellik bir yönüyle acizliktir. Gücü
yettiği halde bir iş yapmada acizlik göstermektir. Bu da mümin ve müminleri
zayıflatır. Güç ve kuvvetlerini düşürür. Hâlbuki Allah zayıf ve güçsüz
müminleri değil güçlü ve kuvvetli müminleri sever.
Tembellik, çalışkanlığın zıttıdır.
Allah’ın rızası ve cenneti tembellikle değil çalışkanlıkla elde edilir.
Dünyalık kazanmada dahi tembel olan değil çalışkan olan kazanır. Tembel kişi
tembel davrana davrana muhtaç duruma düşer, veren el değil alan el konumuna
düşer. Bu da izzet ve kıymetini düşürür. Onu insanların arasında
değersizleştirir.
Büyük hedeflere tembel ve gevşek insanlar
değil, çalışkan ve girişken insanlar ulaşır. Müminin hedefi büyüktür. İslam’ı
tüm mahalle, belde, il ve ilçelere, dahası tüm dünyaya hâkim kılmak gibi bir
hedefi vardır. Bu sebeple mümin, üzerindeki tembellik ve gevşekliği atmalı,
Allah için ayağa kalkıp dava ve davet uğrunda çalışıp çabalamalıdır.
Allah’ım tembellik ve gevşeklikten sana
sığınırız. Âmin.