Bütün dini ibadetlerde olduğu
gibi oruç ibadetinde de asıl amaç korunmak(takva)tır. Oruç tutmaktan
maksadın takva olduğunu orucun farziyetini bildiren ayet açıkça ifade etmiştir.
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi
size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara,183)
O halde ‘takva’
nedir? Takva, kısaca ilâhi emirleri yapmak, yasaklardan da sakınmak,
uzaklaşmaktır. Bunu yapan mümine muttaki veya ehl-i takva denir. Kur’an-ı Kerim
takva ehlini birçok ayette zikreder. Sorumluluk bilinci taşımak anlamına da
gelen takvayı Muhammed Esed şöyle tarif eder: Takva; ‘Allah’ın seni
gözetlediğinin şuurunda olarak davranışlarına yön vermendir.’
Takva, askerin
silah ve teçhizatına sahip çıkması ve savaşa her an hazırlıklı olmak için
gerekli eğitimi aksatmamasına benzetilebilir. Mümini koruyan, ona güç, kuvvet
veren en etkin manevi bir güçtür takva. Mayınlı bir arazide yürüyen kimsenin
dikkat ve hassasiyeti gibi, mümin insan da attığı adımlarda bu hassasiyete
sahip olmalı, günah ve isyana düşmekten kaçınmalıdır. Günahlar, insanın nefsi
ve şeytanıyla yaptığı mücadelede alınan darbelerdir. Dolayısıyla her günah
insanı zayıflatır. Takva ile korunmadığı zaman bu günahlar insanın manen
ölümüne de sebep olurlar. Mümin insan hayatının her saat ve gününde bu takva
hassasiyetini korumalı, ama Ramazan ayında bunun kapsamlı bir muhasebesini
yapmalı ve bu hassasiyetini daha da ileri bir merhaleye taşımanın gayreti
içinde olmalıdır. Yani Ramazan ayı bir tür muhasebe ve daha iyiye doğru adım
atmanın planlarını uygulama ayıdır. Nefse hakim olmanın en kolay ve pratik
uygulamasının ancak oruçla mümkün olabileceği gerçeği daima hatırlanmalıdır.
Açlık, nefsani arzuları dizginlemenin olmazsa olmaz şartıdır. Nefis ancak
açlığı yaşadığında haddini ve hududunu anlayabiliyor. Her istediğini almak ve
kullanmak serbestiyetine alışan bir nefse ibadet çok ağır gelir. İbadeti terk
eden kişi, çok geçmeden kulluğun gereksiz olduğuna inanır bir duruma düşme
tehlikesi yaşar.
Ramazan orucunun
amacı aç bırakmak değil, açlık yolu ile hem bedeni hem de ruhu tedavi etmek ve
güçlendirmektir. Zaten oruç kelimesini ifade eden ‘savm’ kelimesi Arapça’da
“bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında
kullanılır. Yani ayette ‘aç kalın’ anlamında bir kelime yerine ‘sakınmak, nefsi
men etmek anlamı taşıyan ‘savm’ kelimesinin kullanılmış olması orucun maksadına
yönelik ince bir işarettir.
Orucu sadece bir
‘açlık’ olarak anlamanın sakıncasına değinilmiştir: “Nice oruç tutan vardır ki,
onun oruçtan nasibi açlık ve susuzluktur. Nice gece kıyam eden vardır ki, onun
kıyamdan nasibi uykusuzluktur.” (İbn Mâce, Sünen; Ahmed, Müsned)
“Kim ki, yalan sözü ve onunla
iş yapmaya veda etmezse Allah’ın, onun yemesini ve içmesini terk etmesine
ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Müslim)
İslam irfanında
oruç için yapılmış bazı tasniflere de bakalım:
Avam'ın
orucu: Yeme, içme ve cinsî münâsebeti terkten ibarettir.
Havasın
orucu: El, ayak, göz, dil ve diğer organların korunması şekliyle tutulan
oruçtur.
Nefsin orucu, yeme içme ve
harama karşı perhizkâr olmaktır.
Aklın orucu, heva ve
heveslere aykırı hareket etmektir.
Ruhun orucu, aşırı ihtiraslardan
uzak bulunmak ve kanaat sahibi olmaktır.
Yazımızı gerçek
orucun nasıl olması gerektiğini anlatan anlamlı bir kıssa ile noktalayalım:
Birkaç genç Ramazan
ayında yaşlı birinin kuytu bir köşede gizliden yemek yediğini görürler..
Alay ederek;
''Hayırdır oruçlu değil misin
dede''
Yaşlı adam: “Tabi ki
oruçluyum sadece su içip yemek yiyorum.”
Gençler gülerek ''Gerçekten
mi'' derler..
Yaşlı adam: ''Gerçekten
tabi..
Yalan söylemiyorum..
Kimseye kötü gözle
bakmıyorum..
Kimseyle alay etmiyorum..
İsrâf etmiyorum ..
Kimseye hakaret etmiyorum..
Kimsenin gizlisinin
saklısının ardına düşmüyorum.. Gıybet etmiyorum..
Kimsenin malına göz
dikmiyorum..
Lakin bir hastalıktan dolayı
Mideme oruç tutturamıyorum o
kadar..''
Yaşlı adam gençlere dönerek:
''Peki siz oruçlu musunuz !?''
Gençler utanarak başlarını
önlerine eğip:
Hayır oruçlu değiliz sadece yemek yemiyoruz!!