BM, 149 Ülke arasında yaptığı
değerlendirmeyle mutluluk raporu hazırlamış. Bu rapora göre Türkiye 11 basamak
düşerek 104. sıraya gerilemiş.
HÜDA PAR, bu hafta Gündem
Değerlendirmesine aldığı bu konunun en önemli etkeni üzerinde durmuştu. Aile
kurumunun zarar görmesi!..
Mutluluğu refah seviyesinin
yükselmesinde, hayat koşullarının değişmesinde görenlere kıyasla HÜDA PAR’ın
tespiti önemli bir tespit. Çünkü mutluluk gibi soyut bir kavram sadece maddi
sebeplerle orantılı bir olgu olarak görülemez.
Yüce Rabbimiz, ailenin insan
için mutluluğun/huzurun kaynağı olduğunu belirtiyor;
"Kendileriyle huzur
bulasınız diye kendi cinsinizden eşler yaratması O'nun varlığının
delillerindendir. Düşünen bir toplum için bunda ibretler vardır" Rum:21
Bu ayete göre aile olmanın
bir insana kazandırdığı en önemli nimet mutluluk/huzurdur. Ayrıca huzur bu
sayede ailede kalmayacak ve fertler aracılığıyla tüm topluma sirayet edecektir.
Yani toplumun huzuru ailenin huzuruna bağlıdır. Ailede kaybedilen huzurun
faturası, topluma ağır bir şekilde yansımaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi
"Aile hürmet ve muhabbetle" ayakta durur diyerek aslında huzurun
nasıl tesis edilebileceğine, nasıl devamlılığının sağlanabileceğine, nasıl
korunabileceğine vurgu yapıyor.
Ve belki de tüm sorunlar bu
iki kelimenin esas alınması karşısında sorun kategorisindeki yerini kaybediyor.
Yalnızca iki kelime: Hürmet ve muhabbet...
Hürmet görme ihtiyacı yani
insanın kişilik hakları, meşru tercihleri karşısında saygı ve anlayış görme
istediği. Bunun tersi ise baskı, aşağılama, azarlama, eleştirme, psikolojik ve
fiziki şiddet. İşte hürmetin olmadığı bir evde bunlardan biri, birkaçı veya
hepsi olur. Aile hayatı evin içindekilere cehennem haline gelir. Kimsenin kimse
karşısında itibarı kalmaz, sözler tesirini yitirir. Hürmetsizlik birbirlerini
çok seven eşleri dahi yıpratır, bağları gevşetir ya da koparır. Kocasından dert
yakınan bazı kadınlar, kocalarının kendilerini sevdiğini kabul ediyor. Ama
'Sevmesi batsın' diyerek anlatıyor... Buna rağmen kocalarının hata, eksik kabul
etmediğini, hemen hakaretle, azarlamayla karşılık verdiğini ifade ediyorlar.
Yürekleri o kadar yıpranmış ve yorulmuş ki, 'tüm bunlara çocuklarım için
katlanıyorum' diyorlar. Hürmet yoksunluğu çeken bu kadınlar ne kadar mutlu olabilir
ve çocuklarını mutlu edebilir?
Muhabbet kavramına gelince,
birbirine muhabbeti kıt olan eşlerin sevgisi, şefkati, ilgisi, beğenisi de
yeterli olmaz. Dolayısıyla istedikleri kadar birbirlerine saygı duysunlar,
ilişkiler buz gibidir. Tabi muhabbet, beslenerek ayakta kalan, yaşayan bir
kavramdır. Az olan muhabbeti bile beslerseniz çoğaltırsınız, bereketleniverir.
Bugün pek kanınızın kaynamadığı, soğuk gelen bir insan bile yarın candan bir
dostunuz olabilir. Eşlerini yolun başında çok seven ama sonra meğerse ben bir
anlık öyle sanmışım diyenler muhabbet duygularını beslemeyen insanlardır. Sırf
gurur yaptığı için sevdiğini belli etmeyen, düşünceli ve anlayışlı davranmayan,
eşini hatalarına mahkum edip güler yüzünü esirgeyen, şefkatini ve ilgisini
bahanelere sığınıp esirgeyen, bir hatası yüzünden orda burda vakit geçirip eve
geç gelen kimseler kendi elleriyle muhabbetlerini tüketirler. Çaba sarf etmek
gerekir. Üstelik her şeyi gurur meselesi haline getirmeden...
Hürmet ve muhabbet korunduğu
oranda birlik ve beraberlik de korunur, herkes birbirinin mutluluğu için gayret
göstermiş olur ve kendi nefsinden ödün verir. Kendi egolarını merkeze almamış
olur. Ailenin diğer fertleri tarafından düşünüldüğünü, değer gördüğünü hisseden
bir insanın mutsuz olması mümkün müdür?
Batı menşeli, ailenin her
ferdini birbirinden koparıp, ayrı kategorilerde ele alan Aile Politikalarımızın
aile birliğini koruması mümkün değil. Çünkü 'Eşitlik, adalet, özgürlük, kadının
güçlenmesi' gibi kavramlarla her ferde ayrı ayrı bireycilik vurgusu yapılıyor.
Bireycilik, kişinin
sadece kendinin önemli olduğu, merkeze sadece kendisini alması gerektiği,
kimseye ihtiyacı olmadığı anlayışını oluşturan atomize bir kimlik meydana
getiriyor. Bireyciliğin etkisinde olan fertlerin aile olmaları mümkün olmadığı
gibi mutlu olmaları da mümkün değil. Çünkü kimlikleri, diğerkâm olmalarına izin
vermiyor.
Annenin bireyci tutumu
çocuklarına karşı anlayış ve ilgisini azaltıyor, çocuklar yanı başında olan
annelerinin elinden düşmeyen telefon yüzünden anne yoksunluğu çekiyorsa...
Babaların TV ve telefon
merakından çocuklar sorduğu sorunun cevabını dahi susturulmak olarak alıp, baba
yoksunluğu çekiyorsa...
Eşler birbirlerine karşı ilgi
alaka yoksunluğu çekiyorsa bu durum acilen Aile Politikaları başta olmak üzere
birçok değişikliğe gidilmesi gerektiğini gösterir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının acilen Batı menşeli bireyci, parçalayıcı Politikalardan vazgeçip
ailede 'hürmet ve muhabbet' kavramlarını yaşatacak düzenlemeler yapması
gerekiyor. Aile ihya olacaksa bu iki kavramla ihya olacak, bireyler ancak ihya
olan ailelerde mutlu olabilecektir.