0

 

6-8 Ekim olayları ile hakikatlere gözünü kapatmak istemeyen herkes ilk kez bu kadar net bir şekilde HDPKK’nin gerçek yüzünü görme fırsatını bulma imkânı buldu. Zira bütün dünyanın gözü önünde önce insanlar kobane olayları ile bir güzel dolduruluşa getirildi. İnsanlar adeta patlamaya hazır bir bomba haline getirildi. Sonra da Selahattin Demirtaş mikrofonların başına geçti ve neticesi devlete gözdağı ve HÜRDAVA PARTİSİ ve İslami camiaları da imha olacak bir çağrıda bulundu.

AMAÇ DİNDARLARI KÜRT HALKINA DÜŞMAN GÖSTERMEK

Öncesinden yalan dolan iftira karalama ile hazırlanmış olan bombayı patlattı. Zira günler öncesinden HDPKK yöneticileri en üst perdeden ısrarla HÜDA PAR ve diğer İslami kesimleri İŞİD yandaşı olmakla suçlayarak hedef tahtasına koydular. Âdeta halkı çağırmadan önce bu halka nereye saldırıp imha edecekleri adresi de gösterdiler. Oysa gerek HÜDA PAR gerekse diğer camialar defaatla İŞİD in yaptıklarından uzak olduklarını, bu katliam ve tekfiri kabul etmediklerini ilan ettikleri halde. Neticede PKK’nin ve HDP’nin yanında bütün bunların bir kıymeti yoktur. Önemli olan bir şekilde halka HÜDA PAR ve diğer İslami camiaların düşman olduklarını halka inandırmaktı. Yeter ki halk buna inansın onun için de her dönemde bu kesimleri farklı yapılarla ilişkilendirerek hedef haline getirmişler. Nitekim bir zamanlar jitem, kontrgerilla, mit, sonra Nusracı El kaideci dediler. Yani hangi dönemde Kürt halkına kimler düşman olduysa HDP-PKK Müslüman Kürtleri aynı çevrelerle ilişkilendirerek toplumun nefretini onların üzerine celbederek, toplumdan dışlayarak onları ortadan kaldırmak istediler. Bunda başarılı da oldular.

İSLAM’I ÇAĞRIŞTIRAN NE VARSA YAKIP YIKTILAR

Neticede 6-8 Ekim olaylarında da aynı filmi tekrar sahneye koydular. Kobane hassasiyetini bahane ederek insanları sokaklara döktüler. Gerçekten de her yeri Kobaneye çevirdiler. Onlarca insan hayatını kaybetti. Çarşılar, iş yerleri talan edildi yağmalandı. İnsanların arabaları yakıldı günlerce insanlar sokağa çıkamadı, işlerine gidemedi. En önemlisi asıl hedef olan camiler, kuran kursları medreseler, okuma salonları İslami dernekler içindeki insan ve kuran-ı kerimlerle beraber yakıldı. Yakılan Kuran-I Kerimler dünyanın gözü önünde ayaklar altında çiğnendi tekmelendi ve ”asıl bu Kuranlar bizi geri bıraktı”denildi. Mübarek kurban bayramında bütün bunlar yaşandı.

Kurban etlerini fakirlere dağıtan masun insanlar öldürüldü. Yasinler, Hasanlar, Hüseyinler, Turanlar Cumaliler,Riyadlar hunharca katledildi. Yetmedi balkonlardan atıldılar. Yetmedi üzerlerinden araba ile geçildi. Yetmedi yüzleri taşlarla parçalandı. Yetmedi cesetleri yakıldı. Bütün bu katliamlar kürt halkının özgürlüğü adına yapıldı ancak unutulmasın ki yapılanlara maruz kalanlar da kürt halkı idi. Arabası işyeri yakılıp yıkılan, evladı öldürülen, kepenkleri kapatılan, günlerce işine gidemeyen, bütün bunlar kürt halkı idi.

DOKSANLI YILLARDA DA YAPTIKLARI BUYDU

Başta da ifade ettiğim gibi belki de ilk kez kürt halkı HDP-PKK’nin gerçek yüzünü bu kadar net bir şekilde görme fırsatını buldu. Aslında doksanlı yıllarda da yaşananlar buydu. PKK tarafından sürekli yalan ve iftiralar ile sürekli dindar Kürtler düşman ilan edilerek hedef gösteriliyordu. Dindar Kürtler, ya kendilerine katılacak ya Kürdistanı terk edecek ya da öldürülecek diye üç tercih arasında bırakılıyordu. Ve neticede dindar Kürtler bir bir öldürülüyor, evlerine, iş yerlerine, arabalarına bombalar atılıyordu. Kendisini savunmaktan başka çaresi kalmayınca da hepimizin mustarip olduğu doksanlı yıllar ortaya çıktı. Ancak bölgede PKK’dan başka kimsenin sesi çıkamadığı için her ne hikmetse haksız da olsa güçlü olan haklı oluyordu. Bugün İŞİD yandaşı yaftası ve yalanı ile Müslüman Kürtler imha edilmek istenince onlar da nasıl ki kendilerini korumak zorunda kaldıysa doksanlı yıllarda da konturgerilla, jitem yalanıyla Müslüman Kürtler imha edilmek istendi. Ancak doksanlı yıllarda PKK’nın haksızlığını ve Müslüman Kürtlerin suçsuzluğunu halka gösterecek imkânlar yoktu. Zira var olan bütün basın yayın PKK’nın elinde idi.

İSLAM’SIZ BİR KÜRDİSTAN PEŞİNDELER

Yani diyeceğim o ki bugün oynanan filim doksanlı yılların filmidir.  O zaman da PKK kendisini Kürtlerin tek hamisi ve Kürdistan’ın tek sahibi olarak görüyor ve kendisi gibi düşünmeyen herkesi yok etmeye veya Kürdistan’ı terk etmeye mecbur bırakıyordu. Bugün de aynı şeyi yapıyor. Bunun için halkına yalan söylüyor. Halkını kandırıyor. Dün nasıl ki binlerce Kürt gencini bir birine kırdırtmada, Kürdistan’ı kan gölüne çevirmede bir beis görmedi ise bugün de insanları sokağa çağırırken aslında neticesinin ne olduğunu bile bile bu çağrıyı yapıyor. Zira bu çağrı neticesi önceden hesaplanmış, programı yapılmış bir hedefin gerçekleşmesi çağrısıdır. Bu hedef şudur: bölgedeki Müslüman Kürtler bir daha ayağa kalkamayacak ve ben Müslümanım diyemeyecek şekilde imha edilecek, böylelikle İslamsız bir Kürdistan projesinin önünde bir engel kalmayacak

HERKES İSLAMİ YAPILARIN MASUMİYETİNİ ANLADI

Bununla beraber devlete de benden başka Kürt halkının temsilcisi yoktur mesajını vermek istedi. Amâ netice onların planladığı gibi değil Allah’ın istediği şekilde gerçekleşti. Başta Kürt halkı genelde bütün Türkiye halkı onların kobane mazlumiyeti bahanesiyle gizlenmiş kirli yüzlerini fark ettiği gibi gerek doksanlı yıllarda gerekse bugün Müslüman Kürt halkının haklılığını ve masumiyetini görme fırsatını buldu. Temennimiz odur ki halkımız bu menfur olaylardan ders çıkararak kimlerin yıllardır hile ve desiselerle memleketi kan gölüne çevirdiğini, kimlerin de gece gündüz bu halkın maddi ve manevi huzuru için çaba harcadığını ayırt edebilsin, anne babalar evlatlarına sahip çıksın.

GEMİ SU ALIRSA HEPİMİZ ZARAR GÖRÜRÜZ

Artık âlimlerimizden, kanaat önderlerimizden ve mütedeyyin halkımızdan beklentimiz ve temennimiz şudur: Allahın emrettiği şekilde haksızın karşısında ve haklının yanında durun, sesinizi ve izzetli duruşunuzu haksızlara gösterin. Bu topraklarda İslami mukaddesatları ve İslam’ın izzetini muhafaza hepimizin görevidir. Unutmayalım ki hepimiz aynı gemide yolculuk yapıyoruz. Bu gemi su alırsa hepimiz zarar görürüz. Heppimiz toplumumuza karşı iyiliği emir kötülüğü men görevi ile vazifeliyiz. Kötülüğü anlatırken kötü kişi ve kişileri de anlatmalıyız ki halkımız dost ve düşmanını tanıma fırsatını bulsun, yine unutmayalım ki bir yılan varsa bugün seni sokmuyorsa da yarın sokacaktır. Bir kez daha doksanlı yılları, 6-8 Ekim günlerini yaşamak istemiyorsak sorumluluk sahibi akl-i selim sahibi herkesin üzerine düşeni yapması lazımdır diyor, daha huzurlu günler dileği ile sizleri Allaha emanet ediyorum

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *