Tarihte nadir yaşanmış büyük
felaketlerden birini yaşadık. İnsanın yaşadığı bu tür afet ve belaları hemen
unutmaması ve gerekli ders ve ibretleri çıkarıp bunu gelecek kuşaklara da
aktarması gerekir. Unutmak elbette kötü bir şey değil, iyi bir duygudur. Zira
insanlar gördükleri her şeyi unutmasaydılar hayat çok zorlaşırdı. Ancak bazı
şeyleri kaydetmek ve hiç unutmamak lazım. Hatta mümkün olsa belki bu faciayı
yaşamayan insanları bu bölgeye getirip olup biteni bizzat kendi gözleriyle
görmelerini sağlamak bence yararlı olurdu. Japonlar ilk öğrenime başlayan
öğrencilerini ülkelerinin tarihteki en büyük felaketi unutmamaları için atom
bombasıyla yerle bir olan Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp
gezdiriyorlarmış.
Eski köy hayatında büyüklerimizin
sırası gelince söylediği şöyle bir söz vardı. Orijinali Kürtçe olan sözü mealen
ifade etmeye çalışayım: “Eşek dahi bir kez düştüğü yerde ikinci kez düşmez”
Şahsen bu sözün doğruluğunu defalarca yaşayarak gördüm, bizzat tanık oldum. Hayvancağız
bir kez düştüğü yerin yakınına varır varmaz yürüyüşünü yavaşlatır, kulaklarını
diker; ya geri geri gider ya da yolunu değiştirir. Bazen bu işin farkında
olmayan binici, hayvancağızın huysuzluk ettiğini sanır.
Evet insanoğlu eşrefi
mahlukat kılınmış olmasına rağmen bazen esfeli safiline yuvarlanır ve hayvandan
da geri kalan, daha aşağı bir duruma düşer. Bugün insanoğlunun kendisine ve
çevresine yaptığı kötülüğü başka hiçbir canlı yapmıyor. Zaten bu tür büyük
felaketlerin sebebi, insanoğlunun çevreyi hesapsızca ve bencilce sahiplenmesi,
onu sadece kendi egosu için kullanmaya çalışmasından başka nedir. Kısacası
kıyamet dediğimiz olay da insanın bu hesapsız kitapsız tasarrufları yüzünden
kopacaktır.
Şu günlerde gelişen olaylara
bakınca insan hakikaten üzülüyor. Ülkenin on ilinde meydana gelen yıkıcı
depremin yaraları henüz sarılmamışken siyaset ve seçim olayının gündemin
birinci sırasına yerleşmesi üzücü olduğu kadar düşündürücüdür de. Geri kalmış
ülkeler her şeyden daha çok politika konuşurmuş. Kahvehanede zaman tüketenden
tutun camiye namaz kılmaya gelenlere kadar çoğu kimsenin gündeminde yapılacak
seçimler var. Kim aday olacak, kim kazanacak gibi konuşmalar gündemin birinci
sırasında yerini aldı. Yani koyun can derdindeyken kasap et derdine düşmüş.
Şu hususa da dikkat etmek
lazım bence. Musibete uğrayan kişilerin sadece maddi ihtiyaçlarının olmadığı,
manevi ihtiyaçlarının da olduğunu asla unutmamak gerekir. Hatta afetzedelere
yapılacak manevi, psikolojik destek çok daha önemlidir. Bunu da geçen hafta
yaşayarak gördüm.
Geçen hafta gönüllü birkaç din görevlisi
olarak Adıyaman’da enkaz altında vefat edenlerin defnedildiği mezarlığa gittik.
Mezarlık çok kalabalıktı. Kimi Kur’an okuyor, kimi ağlıyor kimi de ölen
yakınlarının kabrini düzeltmeye çalışıyordu. Selam verip mevtaları için Kur’an
okumak istediğimizi söyleyince insanların yüzünde bir sükunetin oluştuğunu
gördük. Kur’an tilavetinden sonra bir iki sözlü nasihat ise daha da
rahatlamalarını sağlıyordu. İki gün süren bu programda musibetzedeler için
manevi desteğin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrendim.
Madem gidenleri kurtaramadık hiç olmazsa
kalanların sağlıklarını korumaya çalışalım.
Birkaç psikolojik danışman yollamak çözüm
değil.. Üstelik orada yaşamadığı halde neredeyse tüm sülalesini kaybetmiş
insanlar da var..
Toplumun yarıdan çoğunun birebir
profesyonel psikolojik, manevi desteğe ihtiyacı var..
Ama en çok da bu dramı birebir yaşamış, o
korkuları bizzat yaşamış ve o kokuları birebir teneffüs etmiş olanların..
Acilen bir şeyler yapılmalı.. Çünkü bu
doğal afetten öte psikolojik bir yıkım..
0 yorum