Gazze’de insanlar soğuk ve yağmur altında yaşam mücadelesi veriyor. Çatısı olmayan, iskeleti kalmış evler, suyla dolan çadırlar, naylondan barakalar, hastalıklarla boğuşan çocuklar ve yaşlılar… Açlık, susuzluk, sel ve soğuk… Bir savaştan diğerine, bir sürgünden başka sürgüne, bir musibetten başka bir musibete… Gazze’de insanlığın ve imanın imtihanı devam ediyor…
Ancak bu insani dramın ortasında, en büyük sorumluluğu taşıyanlar sessiz. Garantör ülkeler görevlerini yerine getirmiyor, anlaşmaların uygulanmasını sağlamak için gerekli adımları atmıyor. Katillere ve zalimlere gerekli baskıyı yapmıyor! Bu sessizlik, mağduriyetin daha da derinleşmesine yol açıyor.
Öte yandan, israil imzaladığı anlaşmalara uymuyor. Ateşkes ve insani yardım taahhütleri defalarca ihlal edildi. Bu ihlaller, Gazze’deki sivillerin yaşamını doğrudan tehdit ediyor ve uluslararası hukuku bir daha çöp haline getiriyor. Bu lanetli kavim artık hiçbir şey dinlemiyor. Böyle bir terör devleti dünyada yok! Böyle bir kötülük dünyaya gelmemiş.
Ama mesele yalnızca uluslararası toplumun sorumluluğu değil. Biz de günlük sorunlar ve siyasi meseleler arasında Gazze’yi unuttuk gibi. Sanki ateşkes imzalandı ve her şey güllük gülistanlık oldu gibi hayatımıza devam ettik. Biz Müslümanlar için Gazze’ye sahip çıkmak, aynı zamanda imanımızın bize yüklediği bir görevdir. Rabbimiz Kur’an’da müminleri kardeş ilan etmiş, birbirine destek olmayı farz kılmıştır. Gazze’deki kardeşlerimizin acısı bizim acımızdır; onların mağduriyeti bizim imtihanımızdır.
Ve bütün bu acıların ortasında, Gazze halkı kahramanca bir duruş sergiliyor. Yıkıntılar arasında sabırla direniyor, kayıplarına rağmen onurunu koruyor, zulme karşı dimdik ayakta duruyor. Çocuklar umutla büyüyor, anneler imanıyla, dualarıyla güç buluyor, yaşlılar sabırla ve direnişle örnek oluyor. Gazze’de dağ yok ama her bir Gazze’li sabrıyla ve sebatıyla adeta bir dağ gibi direniyor. Bu sabır ve direniş, yalnızca Gazze’nin değil, tüm ümmetin onurunu temsil ediyor. Onların sayesinde dünya İslam’a koşuyor.
Bugün Gazze’de yaşananlar, yalnızca bir insani kriz değil; aynı zamanda ümmetin dayanışma sınavıdır. Ama biz Müslümanlar, kardeşliğimizin gereği olarak yardıma koşmak, sesimizi yükseltmek ve mazlumların yanında durmakla yükümlüyüz.
Artık bir daha harekete geçmek zorundayız. Uluslararası toplum, garantörler ve kurumlar derhal sorumluluklarını yerine getirmeli. israilin anlaşmalara uyması için baskı artırılmalı.
Gazze’deki sivillerin temel ihtiyaçları – barınma, gıda, sağlık – acilen karşılanmalı.
Müslümanlar olarak bizler, kardeşlerimizin yanında olmalı, dualarımızı, eylemlerimizle, maddi ve manevi yardımlarımızla desteklemeliyiz.
Gazze’de soğuktan titreyen bir çocuk, dünyanın neresinde olursa olsun hepimizin sorumluluğudur. Bu sessizlik, bu ihlaller, bu mağduriyet artık kabul edilemez. İnsanlık için, vicdan ve iman adına bir daha harekete geçme zamanıdır şimdi.
Şimdi değilse ne zaman? Bir tarafta katil israil saldırıları, diğer tarafta içeri alınmayan yardımlar, yapılan anlaşmaya uymayan garantörler, diğer tarafta gelen kış, yağan yağmurlar. Sel altında kalan çadırlar. Bir halk bütün bunlarla mücadele ediyor, sabrediyor, direniyor. Allah için artık onlardan istenecek bir şey var mı? Bundan sonrası bize ait olmalı. Bundan sonrası bizim mücadelemiz olmalı. Bundan sonrası için bizim desteğimiz olmalı.
“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr, 58.)