Duanın birinci adabı, hamdele ve salvele
ile (yani elhamdülillahı ve salavatı okuyarak) başlanmasıdır. Nitekim
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem: "Biriniz dua edeceği zaman
Allah'a hamd ve sena ile başlasın, sonra Resulüne salavat getirsin ve bundan
sonra artık dilediği duayı yapsın" buyurmuştur. (Tirmizi, Deavat: 65)
Birçok konuda Hz. Peygamberden
nakledilmiş me'sur dualar vardır. Kur'an-ı Kerim'de geçmiş peygamberlerin
duaları zikredilir. Bunlara me'sur dualar denilir. Kişinin kendi gönlünden
kopanın anlatımı da olabilir. Ancak belli davranışlarda; meselâ kabir
ziyaretlerinde, yemeklerden sonra, helâya girerken, yeni bir elbise giyerken,
yolculuğa çıkarken... Hz. peygamberden nakledilmiş dualarla dua etmek daha
evladır.
Dua eden kişi gönülden etmeli, duasında
iyi şeyleri isteyerek kendisi de o doğrultuda çaba sarf etmelidir. Kişi
duasında samimiyetini tavırlarıyla da ortaya koymalıdır. Meselâ duasında
Allah'ın emirlerine itaat eden samimi bir Müslüman olmayı ifade ediyorsa,
hareketleriyle de böyle bir kişi olma çabası içerisinde olmalıdır:
"Bilmiş olun ki, Allah'u Teâlâ,
kendisinden gafil bir kalbin duasını kabul etmez." (Tirmizi, Deavat:
64)
Şüphesiz Allah, insanın kalbinden
geçenleri ve ihtiyaçlarını bilir. Ancak dil ile dua etmenin insanın kendisinin
eğitilmesi konusunda etkisi vardır. Ayrıca dua Allah'ın bir emrinin yerine
getirilmesidir. Allah'u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de kendisine nasıl dua
edileceğimizi öğretmek için resullerinin dualarını bize örnek olarak
gösteriyor. Müminler önce bu dualara bakmak ve böyle dualarla Allah'ı zikretmek
durumundadırlar. Gerçekten bilmediğimizi ve en güzelini öğreten Allah'tır.
Eyyub Aleyhisselam, "Ya Rabbi,
gerçekten benim başıma bela geldi. Hâlbuki sen merhametlilerin en
merhametlisisin"; Zekeriya Aleyhisselam, "Rabbim, beni yalnız
bırakma..."; Âdem Aleyhisselam, "Ey Rabbimiz, biz nefislerimize
zulmettik. Eğer sen bizi affetmez ve bize acımazsan mutlaka zarara
uğrayanlardan oluruz." Yusuf Aleyhisselam; "Beni Müslüman olarak
öldür ve beni salih kulların arasına kat..." şeklinde dua
etmişlerdir.
İmam Ahmed b. Hanbeli'n Ebu Said
el-Hudri'den rivayet ettiği bir hadisi şerifte: "Duanın karşılıksız
kalmayacağı, bilâkis üç şeyden birinin mutlaka meydana geleceği; ya kabul ya
ahirete bırakma yahut eda edilen dua oranında günahın affedileceği" beyan
edilmiştir.
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem,
şöyle buyurur: "Ümmetimden yetmiş bin kişi sorgusuz sualsiz Cennete
girecektir. Bunlar, rukye (okuyup üflemek) talep etmeyen, dağlayarak tedavi
yapmayan, olayları uğursuzluğa yormayanlar ve Rablerine tevekkül eden
kimselerdir." (Buhari, Tıb: 18; Müslim, İman: 371, 372)
Mümin, Mümin kardeşi için dua etmeli
özellikle gıyabında yapılan dualar kesinlikle müstecabdır. Ebeveyn, kendilerine
dua eden çocuklarının amelinden ve dualarından kesinlikle istifade eder:
"İnsanoğlu öldüğü zaman artık ameli kesilir. Yalnız şu üç şey bunun
dışındadır: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve dua eden salih
evlat." (Müslim, Vasiyet: 14)
Allah (cc), resulü için dua etmemizi
istediği gibi, Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem de ümmetinden kendisine
dua etmelerini istemiştir. Mümin, Allah'tan peygamber için vesileyi isterse
kıyamet günü o kimseye O’nun şefaati haktır. Resulullah umreye giden Hz. Ömer'e
(ra): "Bizi de duanda unutma kardeşim" demiştir. (Ebu Davud,
Vitir: 23)
Mümin, güzel amellerini vesile ederek
Allahtan dua isteyebilir. Bunun en güzel örneği ise mağaraya sığınan üç salih
kişinin güzel amellerini zikrederek dua etmeleridir. Çünkü böyle bir amel,
Allah'ın hoşuna giden ve O’nu razı eden bir şeydi. Birisi ana-babasına yaptığı
iyiliği zikrederek. Diğeri tam iffeti delâletiyle, öteki ise emanete gösterdiği
riayet ve iyilikseverliği ile duada bulunmuş, Allah da dualarını kabul ederek onları
oradan kurtarmıştı. (Buhari, Hars: 13)
Mevla ameliyle kalbindekini doğrulayan kulların duası gibi bizlere de dua etmeyi nasib ve müyesser etsin.
0 yorum