Aslında
gündem deprem olmalıydı. Çünkü “Asrın Felaketi” olarak adlandırılan bir afet
yaşadık. Konu ile ilgili olarak sorulan neden ve nasıl gibi sorulara, bilim
adamları net bir cevap verememektedir. Ancak sonuç ortadadır. Yıkılan binlerce
ev ve kırk binin üzerinde vefat sayısı.
Hükümet
açısından olayı şöyle değerlendirebiliriz. AFAD lokal depremlere hazırlıklı
olmakla birlikte, bölgesel depremlere hazırlıklı değildir. Madem Türkiye bir
deprem ülkesidir, o zaman acilen bu yönde çalışmalar yapılıp, AFAD’ın imkân ve
kadroları genişletilmelidir.
İcracı
olması gereken kurumlar, ilk anda yaşadıkları şoktan sonra biraz toparlandılar
ama bu durum vatandaşın gözünden kaçmadı. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Adıyaman ile helalleşmek durumunda kaldı.
Tabi
bir de işin siyasi boyutu vardı. İktidar seçimlere odaklanmışken, depreme
hazırlıksız yakalandı. Ancak Türkiye muhalefeti de iyi bir sınav vermedi. Halka
kol kanat gerip, birlik ve beraberlik mesajlarıyla olumlu bir çizgi
çizeceklerine, durumdan istifade etmeye yönelik bir siyaset izlediler. Tabi bu
da vatandaşın gözünden kaçmadı.
Hepimiz
depreme yoğunlaşıp; taziye evine dönüşen Ülke sathında, cenazelerimizin defni,
yaralıların tedavisi, enkazın kaldırılması, yardım faaliyetleri, barınma gibi
sorunlarla boğuşurken, bu kez siyasette bir deprem yaşandı.
Muhalefet,
Cumhurbaşkanlığı için adaylarının kim olacağı hususunda bir sarsıntı geçirdi.
Altılı Masa’nın en önemli iki aktörü küstü. Belli ki milletvekili olarak
meclise girmekten başka dertleri olmayan, bu yüzden de yanaşık düzen içerisinde
çalışan diğer dört aktörün söyleyecekleri, alacakları oy sayısı ile doğru
orantılıydı.
Meral
Akşener’in ayrılması, masanın dağılması anlamına geliyordu. Akşener, ayrılırken
sert sözler kullandı ama ortalama doksan saat sonra çark etti ve tekrar masaya
döndü. Tabi Akşener’in daha önceki çarkları gibi bu çarkı da vatandaşın
gözünden kaçmadı.
Bu
arada siyaset arenasına bir de stadyumlar dâhil edildi. Fenerbahçe ve Beşiktaş
taraftarlarının iktidarı istifaya çağırmaları, olayları ateşlemek için fitilin
yakılması anlamına geliyordu. Daha açık bir ifade ile Türkiye’de veya dışarda
birileri düğmeye basmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iyi bir Fenerbahçe
taraftarı olması dahi provokatör oldukları iddia edilen taraftarları durduramadı.
Fenerbahçe
taraftarının “İstifa” deyip, tribünleri inletmesi daha bir manidar bulundu.
Söz konusu kulübün başkanının “Koç” ailesine mensup olması, zihinlerde
mıh gibi çakılan sorulara sebebiyet verdi. Koç ailesinin Yahudi olup-olmadığı
hususu çok önemli değil ama bu ailenin muhafazakâr halka yaklaşımı, oldum olası
bellidir ve olumsuzdur.
Fakat
konu futboldan açılmışken, denkleme bir de HDP sokuldu. Bilindiği üzere
seçimler yaklaşırken yaşanacak olası mağduriyetler, seçimlerde oy olarak
devşirilmektedir. Böyle bir atmosferde oynanan Bursaspor-Amedspor
maçında, Bursasporlu taraftarlar HDP'nin arayıp da bulamadığı bir fırsatı,
onlara altın tepside sundu.
Maçtan
önce başlayan olaylar, maç sırasında da devam etti. Stadyuma hazırlıklı gelen
ve bir şekilde göz yumuldukları anlaşılan Bursasporlu bazı taraftarlar, “Derin
Devlete” mal olmuş, “Beyaz Toros” ve “Yeşil” kod adlı “Mahmut Yıldırım”ın
pankartlarını açtılar.
Yaşanan
olaylar birçok kurum ve kişi tarafından kınandı. Ancak Zafer Partisi ile
Selahattin Demirtaş’ın tutumu dikkatlerden kaçmadı. Zafer Partisi Bursa İl
Başkanlığı; "Renault Toros, 1989-2000 yılları arasında Oyak Renault'un
Bursa'daki fabrikasında, yıllarca Bursasporlu ve Bursalı işçi ve emekçiler
tarafından üretilmiş bir otomobil markasıdır. Bu bağlamda Bursaspor
tribünlerinde Beyaz Toros pankartı açılması gayet doğaldır." diyerek
milletin aklı ile dalga geçti.
Ancak
HDP, kendisine sunulan bu altın değerindeki pası, gole çevirmesini bildi.
Selahattin Demirtaş, Cezaevinden paylaştığı tweette; "Sen başını
her zamanki gibi dik tut Amedspor ve muhteşem futbolunu oyna. Beyaz
torosçuların siyasi uzantılarını bize bırak. Bunların ağa(r)babalarına teslim
olmadık, artıklarına mı boyun eğeceğiz!" diyerek, futboldaki
mağduriyetten oy devşirmeye çalıştı.
Nitekim
siyaset, futbol gibi bir mücadele sahasıdır ve amaç iyi futbol oynamak değil de
gol atmak olunca, her yol mubah sayılıyor.
Dediğim
gibi bütün bunlar vatandaşın gözünden kaçmıyor.