İnsanlık aleminin en küçük ve en etkin
kurumu ailedir. Aile hayatı, sevgi ve saygı temelleri üzerine oturmuştur. Dahası,
ailenin bir kervan gibi olduğunu unutmamak lazım. Bu kervan sevgi, muhabbet ve
aşkla yürüyen bir kervandır. Seherlerde, bir Fecri sadık vaktinde
"İkra!" emriyle doğrulup yollara düşen ve elif gibi dimdik yürüyen
bir kervan... Sefer için emrolunan ancak zaferle yükümlü olmayan bir kervan...
Bu kutlu kervanı ayakta tutan değerler aşındığında, sevgi ve aşk suyunu
çektiğinde, saygı tükendiğinde çöllerde harap olur,
kaybolur. Vesselam…
Cenab-ı Allah, Resulü'ne aşk
iksirinden içirerek kendine gerçek habip kılmıştı. Eşlerine olan hoşgörüsü,
merhameti ve sevgisi, umarım taşlaşan kalplerimize aşkın yumuşatıcı melteminden
esintiler sunsun ki merhamet bulalım. Hz. Peygamberin (as.) bir aile reisi
olarak insanlığa çizdiği portre hayranlıkla izlenecek mükemmelliktedir. O,
sabrın, merhametin, şefkatin, inceliğin ve hoşgörünün timsaliydi. Bütün
güzellikler onda birleşmişti.
Mekke fethedilmeden Hudeybiye
Antlaşmasının şartları Müslümanlara çok ağır gelmişti. Müslümanlar Kâbe'yi
tavaf etmeden geri döneceklerdi. Anlaşmayı yazma işinde de ayrıca ihtilaf
çıkınca, Resulullah (s.a.v) ashabına: "Kalkın kurbanlarınızı kesin,
sonra da tıraş olun!" emrini vermişti. Ancak müşriklerle yapılan bu
antlaşmadan hiç kimse memnun olmadığı için hareket yoktu. Bu sebeple kimse kalkmadı.
Resûlullah(s.a.v), emrini üç kere tekrar ettiği halde sahabeden yine kalkan
olmayınca üzüntüyle eşi Ümmü Seleme'nin çadırına girdi. Ona halktan maruz
kaldığı bu durumu anlattı. Müminlerin annesi kendisine: "Ey
Allah'ın Resulü! Ashabının kurbanını kesip, tıraşını olmasını görmek istiyor
musun? Öyleyse çık, ashaptan hiçbiriyle konuşmadan deveni kes, berberini çağır,
seni tıraş etsin!" dediler. Hz. Peygamber kalktı, hiç kimse ile
konuşmadan bunların hepsini yaptı: Devesini kesti, berberini çağırdı, tıraş
oldu. Ashap bunları görünce kalktılar kurbanlarını kestiler, birbirlerini tıraş
ettiler.
Dostlar! Kim eşine bu denli iltifatkâr
olabilirdi? Kaç Müslüman en sıkıntılı anlarında hanımıyla istişare yapabilir?
Kaç aile reisi en zor zamanlarında, hanımının sözünü dinler ve ona değer
verir? Resûlullah (s.a.v) her sabah mescitten çıktıktan ve her ikindi
namazını kıldıktan sonra, hanımlarına uğrar, hal ve hatırlarını sorar,
şakalaşır ve onlarla vakit geçirmeye çalışırdı. Hanımlarını büyük bir
ciddiyetle dinleme nezaketinde bulunurdu. Akşamları evlerine geldiklerinde
yemek varsa yerlerdi. Şayet yapılmamışsa niçin yapılmadığını hiç sormazlardı.
Hayatı boyunca evin içindeki eksiklikleri hiçbir zaman problem
yapmamışlardı.
Efendimiz eşleriyle her zaman sağlıklı iletişim
kurarlardı. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu ve iletişim kurma ihtiyacının
bulunduğunu iyi biliyordu. Çünkü bu ihtiyacın giderilmesi sayesinde insan
sosyal ve kültürel bir varlığa dönüşebilirdi. İnsanın diğer bir temel ihtiyacı
paylaşmadır. Bildiklerini paylaşamayan, sağlıklı bir iletişim kuramayan çiftler
ve aile bireylerinde zamanla psikolojik ve bedensel sağlık problemleri
görülebilir.
Efendimizin hayatının ana çizgisi kimseye
yük olmamaktı. O, en güzel aile reisi olarak biliyordu ki sorunlar üzerinde
gürültü yapmak incelik değil acizliktir. O'na göre asıl olan, sorunları çözerek
küçültmektir. Onun bu güzelliği, müminlerin annesi sayılan eşlerine de
yansımıştı. Hayatın mutluluğu için kadının bir nimet ve eş olduğunu
biliyordu: "Müminlerin iman bakımından en kusursuzu, ahlâkı en güzel
olanıdır. Ahlâkı en güzel olanınız da kadınlarına en güzel
davrananınızdır" buyurdular. (Ebu Davud)
Ey dost! Resulullah (s.a.v )'in pek çok
davranışı hanımlarını memnun etmeye yönelikti. Hanımlarına faziletlerini
söylemesi, onları sevdiğini ifade etmesi, bir sıkıntıyla kederlenip ağlayan
eşinin gözyaşlarını elleriyle silerek teselli etmesi, aile iletişimini ne denli
önemsediğinin en bariz örneğidir.
0 yorum