28

Peyami Safa ne güzel itiraf etmiş Cumhuriyetin doğru bir anahtar olmadığını:

"İki asra yakın bir tarih içinde, Avrupa medeniyetinin eşiğindeyiz. Anahtar arıyoruz. 'Gülhane hattı' kapıyı açmadı. Meşrutiyet anahtarı da açmadı. Cumhuriyet, şapka, Latin harfi, İsviçre medeni kanunu vs. gibi Avrupa rejim, muaşeret ve mavzuatının aynen kabulü de kafi gelmedi. Daima bir şey eksik ki o eksik anahtarın ta kendisi' (Peyami Safa, Doğu Batı Sentezi, İstanbul, 1963, s 67-68 )

Peyami Safa Batının uzattığı anahtarların tutmadığını itiraf ediyor ama, niye sürekli Avrupayi anahtarlar kullanıyoruz demiyor. Yaklaşık iki yüz yıldır kaydedemediğimiz ilerlemeyi Almanların 10 yılda katettiğini söylüyor ama ne anahtarı suçluyor ne anahtarcıyı...

İnsan zorladığı kapıyı açmayan kilidi bir yoklar, inceler. Yanlış kilitle mi zorluyorum bu kapıyı diye. Eğer anahtarlığınızda evinizin giriş, dış, iç kapılarının anahtarları takılıysa kapıları açarken hangisini takacağınıza dikkatlice bakar içlerinden birini seçersiniz. Eğer anahtarlar birbirine benziyorsa birini dener, olmadıysa diğerini. Olmayan anahtarla kapıyı zorlamanın beyhude bir çaba olduğunu bilirsiniz.

Osmanlının son dönemlerinden itibaren defalarca Batının uzattığı anahtarlar denenmiş ilerleme adına, ama hiçbiri tutmamış. Bizim padişahlarımız, paşalarımız, aydınlarımız inadından vazgeçmemiş defalarca benzer denemeleri yapmakta ısrar etmişler.

Batılı yöntemler, kıstaslar, kalıplar, değerler, içerikler, yasalar vs. vs.

Hiçbiri ama hiçbiri bilim ve teknik alanlarında ilerleme kapılarını açmadı, açmıyor işte...

Çünkü anahtarlar yanlış bir kalıba dökülmüş, yanlış imal edilmiş...

Bize ait olan kapıyı hiçbir zaman açmamak üzere. Kapının ardındaki ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel özgürlüğe ve ilerlemeye kavuşmamız istenmiyor.

Cumhuriyet aydınları kendi köklerinin kalıbından yeni bir düşünce sistemi yani anahtar üretmemişler, kültürel bir varlık ortaya koyamamışlar, kısa yoldan aydın olmuşlar. Batının yaşam biçimini kalıp olarak topluma sunarak, eserlerinde yücelterek, Cumhuriyet kadrosuna tek çözüm yolu diye göstererek aydın olmuşlar. Ne de olsa çoğu Batıdan eğitim alıp gelen kadro. Zihni göçenlerden...

Üstelik Mustafa Kemal’in fikir babası da Ziya Gökalp ve Namık Kemal değil miydi?

 Aradan yüzyıl geçti. Halen Batı teknolojisine ve Batı bilimine bağımlıyız. Ekonomide, siyasette, hukukta Batının bize dayattığı ve evrensel kabul edilen kalıplara kendimizi sığdırmaya çalışıyoruz. O kalıplar bize uymuyor. Bağımlılığımızın devamını sağlıyor. Hedeflenen de buydu zaten.

Mustafa Kemal, Cumhuriyeti ilan ettiğinde Batılıların giyim kuşam biçimini, saç, bıyık, şarap içme tarzlarını, açık saçıklığını, şapkalarını, kadın-erkek serbestliğini taklit etmeyi ilerlemenin ön koşulu olarak saymıştı.

 Peki tüm bunları ilerleme, çağdaşlaşma ile bağdaştıracak mantıksal, bilimsel ya da felsefi bir açıklama yapmak mümkün mü? Tabii ki hayır.

 Sözde biz onları taklit ederek teknoloji üretecektik. 

Harflerimiz değişince bilim üretecektik, kalıplara sıkışmış olan zihnimiz özgürleşecekti.

 Peki ya öyle mi oldu?

 Bir gecede kendi dili ile konuşması ve yazması yasaklanan ve kendine yabancı bir alfabe dayatılan toplum ansızın cahil kaldı. Geçmişe dair tüm eserleri yakıldı, imha edildi. Dünya üzerinde eşine az rastlanır bir dil kıyımı yapıldı. Yeni alfabeye alışamayanlar zulmün kırbacı altında inim inim inledi. Birçoğu can verdi.

Tüm bu zulümleri ilerleme maskesiyle meşru görmekten daha büyük bir cehalet var mıdır?

Japonlar kadar dilleri zor bir millet olmamasına rağmen onlar dahi teknolojik ve ekonomik atılım yaparken geleneksel hukuklarından vazgeçmedikleri gibi kendi dillerinden de vazgeçmediler. Toplumlarına Avrupalıların kılık kıyafetlerini zorunlu kılmadılar, uzun zaman geleneksel kıyafetlerini korudular. İbadethanelerine kilit vurmadılar, toplumlarının inançlarına bizdeki gibi müdahale etmediler, sınırlama getirmediler. Şapka takmayı kanunlaştırmadılar. Onların Batılılaşma gibi bir dertleri olmadı bizdeki gibi.

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *