Geçenlerde Suriyeli birkaç arkadaşla
beraberdik. Suriye’de iken neredeyse Türkiye ile ilgili hiçbir bilgiye sahip
değillermiş. Çekinmeseydim onlara Suriye’de iken Türkiye’nin haritada yerini
bilip bilmediklerini soracaktım. Birisi içimden geçenleri bilmiş olacaktı ki
“Hollanda ile ilgili neler biliyorsak Türkiye ile ilgili de o kadarını
biliyorduk” diye bir cümle kurdu. Said Nursi, Şeyh Said isimlerini burada yeni
duyduklarını söylüyorlardı. İçlerinden birisi Ramazan el-Botî’nin bir kitabından
25-30 yıl kadar önce Bediüzzaman ile ilgili bir risale okuduğunu söyledi.
Aslında biz de onlarla ilgili az şey
biliyorduk. O sınır sadece topraklarımızı bölmemişti. Bizi birbirimize
yabancılaştırmıştı. Yine “harf devrimi” bizi birbirimize karşı lal yapmıştı.
Komşu iki ülkeydik ama birbirimize çok yabancıydık.
Aslında konu başlığımız hırsızlıktı.
Bizim buralarda yapılan hırsızlıklar çok garip gelmişti kendilerine. “Burada
nasıl böyle kolay bir şekilde hırsızlık yapılabiliyor. Biz Suriye’de
bisikletlerimizi kapıya kilitlemeden bırakırdık. Kimse çalmaz, çalmaya cesaret
etmezdi. Bir bisikleti çalan öyle bir dövülür ki bin yıl yaşasa unutmazdı.
Ayrıca ondan dört bisiklet katı para alınırdı. Esed döneminde hırsızlık
vakaları neredeyse hiç yaşanmazdı. Tırnak içinde “Üçüncü dünya ülkesi
Suriye’de” emniyet bizde daha iyi bir seviyedeydi. Bizde kim bisikletini veya
motosikletini kilitlemeden bir yere bırakmaya cesaret edebilir ki?
Son günlerde neredeyse her gün bir
hırsızlık vakasıyla karşılaşıyoruz. Bir arkadaşıma son zamanlarda artan
hırsızlık olaylarından bahsettim. İlginç bir yorum getirdi, aklıma yattı da
doğrusu. Enflasyon ile hırsızlığı ilişkilendirdi; “Enflasyon arttığından
hırsızlık olayları artıyor. Millet açlıktan hırsızlık yapıyor. Geçim sıkıntısı
çalmaya zorluyor” dedi. Yoksa biz de enflasyon sebep hırsızlık sonuçtur mu
desek!
Hükümet enflasyona kilitlenmişken
hırsızlık olaylarını göz ardı etmiş durumda. Bu gidişle önlemler alınmazsa
Türkiye “hırsızlar cenneti” olacak. Hırsız göçü alacak, başka ülkelerden buraya
hırsızlık yapmaya gelecekler. Oysaki her ülke hırsızlar cehennemi olmalı.
Geçenlerde fıkıh dersinde zekât konusunu
işliyorduk. Seyda’mız şöyle dedi. Allah zekât konusunda ilahi bir denge
yaratmış. Eğer zenginler mallarının zekâtlarını hakkıyla verseler piyasada tek
bir fakir kalmaz. Yani eğer ortada fakirler varsa denge ile oynanmış demektir.
“Bu sözünden şöyle bir çıkarım da yapabiliriz; hırsızlık olaylarındaki artış da
bir yerde muvazenenin, dengenin bozulduğuna işaret eder. Bu bir yerlerde bazı noktaların
ince ayarlarıyla oynanmış demektir. Normalde Allah’ın koyduğu dengede hırsızlık
yapılmazdı.
Arkadaşların anlattıklarından Suriye’de
hırsızlık olaylarının olmayışının ana sebebinin hırsızlara uygulanan caydırıcı
ceza olduğunu anlıyoruz. Bir de dinimizin öngördüğü hırsızın elinin kesildiğini
düşününüz. Hırsız çalmadan önce bu cezayı düşünse hemen bir “Euzu” çeker soluna
tükürür ve vazgeçer. Hırsızın elinin kesilmesi gerektiğine işaret eden dinimize
karşı salyalarını akıtanlar inanınız hırsız evlerine girip değerli eşyalarını
çaldıklarında hırsızı ele geçirseler hırsızın değil elini kafasını kesecekler…
Bizler genelde motor/bisiklet
hırsızlıklarını, pencereden evlere giren hırsızları konuşuyoruz. Teknolojiden
ve güçten yararlanarak büyük hırsızları konuşmuyoruz bile. Büyük hırsızlıkları
ticaret olarak isimlendirenlere bile rastlamak mümkün bu diyarda.
Vizyon belgelerine “Bizim iktidarımızda
kimse çalıp çırpmayacak, hırsızlara nefes aldırılmayacak” maddesini ekleyen
partiler, ittifaklar bir adım önde olacaktır. Küçük büyük hırsızlıkları bir
bütün olarak düşündüğümüzde şunu söyleyebiliriz; “Sosyal muvazeneyi en çok
bozan hallerin başında hırsızlık olayları gelmektedir. Eğer bugün dalgalara
tutunmuş bir gemi gibi sallanıyorsak hırsızlarla baş edilmediğinden dolayıdır.
Hırsızlara çok müsamaha gösterildiğini
söylersem biliyorum birçok kişi bana katılacaktır. Yoksa hırsızlar böyle
davranmaya cesaret edebilirler miydi? Bir zamanlar kapkaç olayları çok
yaşanırdı. Caydırıcı cezalar sonrası vakalar bıçak gibi kesilmedi mi?