52

Mu’ab Bin Umeyr’den bahsediyorum. Her dindar gencin tanıması, rol model alması gereken, gökteki en nadide yıldızlardan biriydi o.

Mus’ab gerçekten erdemden, vicdandan, adaletten, özgürlükten, ahlaktan birazcık nasibi olan herkes tarafından hayranlıkla takdir edilen büyük bir Allah dostu, Resulullah’ın en fedakâr yarenlerinden biridir. İmanı, dini, değerleri, davası için her şeyinden feragat eden büyük bir kahramandır.

O Mekke aristokrasisinin en gözde gençlerinden biriydi. Mekke sosyetesinin gözdesiydi. Sermayedar bir ailenin çocuğuydu. Yakışıklılığı, çekiciliği, şiirsel kabiliyeti, güzel konuşması ile dillere destandı. Ahlak, iman ve hayânın olmadığı, gayri meşru ilişkilerin hoşgörüyle karşılandığı cahiliye Mekke toplumunda adı genç kızların yüreğini titreten biriydi. En pahalı elbiseleri giyer, en pahalı yemekleri yer, herkes tarafından el üstünde tutulurdu.

İşte böyle bir adam olan Mus’ab imanı için her şeyden vazgeçti. Davası, inancı ve değerleri uğruna ayakları altında serili olan bu göz kamaştırıcı dünya nimetlerini elinin tersiyle iterek işkenceyi, açlığı, yoksulluğu, dışlanmayı, muhacereti seçti. Her şeyini kaybetti. Onu el üstünde tutan ailesi, dostları, arkadaşları, Mekke’nin kalburüstü sınıfı onu hain ilan ederek her türlü baskı ve zulmü reva gördüler. Öyle ki hayat ona zindan oldu. Öz yurdu ona dar edildi. Perişan bir şekilde yabancı diyarlara göç etmek zorunda kaldı. Toplumun en zengin sınıfına mensupken toplumun en yoksul kişileri arasına girdi.

Ama inancı, değerleri, davası,  insanlığın kurtuluşu uğruna katlandığı bu zorluk ve musibetlerden ötürü asla üzülmedi, karamsarlığa kapılmadı, pişman olmadı. Kendini, varlığını mazlum halkların özgürlük ve kurtuluşuna adadı. Zalim, zorba güçlerle, sömürgeci sermayedarlarla, müşrik putperestlerle son nefesine kadar savaştı. Savaş meydanlarında bir fırtına gibi esti. Yüce İslam’ın, aziz Peygamberin sancaktarı olma şerefine nail oldu. İnsanlığın yüce erdemlere ulaşabilmesi, karanlıklardan aydınlığa çıkabilmesi için yağmur gibi yağan acılara göğüs gerdi. Uhud’ta, savaş meydanında şehit olunca o kadar yoksuldu ki üzerinde doğru dürüst bir elbise bile yoktu. Bir kefene bile sahip değildi. Öyle ki o mübarek vücudunun yarısı otlarla örtüldü. Onun bu yoksulluğu, mazlumiyeti, fedakârlığı karşısında yüce peygamber bile gözyaşlarını tutamamış, ağlamıştı.

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *