Gün yaraları hep birlikte sarma
günü… Gün mazlum kardeşlerimize kucak açma günü… Gün yardımları daimî kılma
günü…
Evet, bu depremden alınacak çok
dersler ve ibretler var. Bu yaşanan korkunç felakette birçok kesimin ihmali
var. Can kaybında sorumluluğu olanlar çok fazla… Her şeyden önce bir asırdır bu
ülkeyi yöneten Kemalist rejimin, laik devletin halk eksenli olmayan, kişisel ve
grupsal çıkarları ön plana çıkaran politikalarının, uygulamalarının payı çok
büyük bu büyük musibette. Halkın güvenliğini, refahını düşünmeyen, halkın can
ve mal güveliğini önemsemeyen, deprem ve benzeri afetleri önleyecek projeleri
hayata geçirme konusunda gevşek davranan, bu alana kaynak ayırmayan kadroların
yönetimine mahkûm oldu bu halk ve ne yazık ki hala bu mahkûmiyet devam ediyor.
Ne zaman bu ülke bir deprem
yaşasa mimari konular, yapıların depreme dayanıklılığı meselesi heyecanlı bir
şekilde gündeme geliyor, uzmanlar televizyon ekranlarında nutuklar atıyor,
belediyeler, yetkili kurumlar hızlı bir şekilde denetimlere çıkıyor. Ama birkaç
ay sonra her şey unutuluyor. Yeni bir deprem olup yüzlerce, binlerce can
gidinceye kadar... Yine rüşvet, soygun, adam kayırma, sahtekarlığı görmezden
gelme alıp başını gidiyor ve tabi ilk depremde kâğıt gibi yıkılan, binlerce
masuma mezar olan devasa binalar göklere doğru yükseliyor.
Evet, deprem kaderdir. Dünya
yaratıldıktan bu yana depremler oluyor. Bu sünnettullah gereği böyledir.
Depremler yerkürenin nefes alabilmesi, yaşanabilir olmayı sürdürebilmesi için
sık sık tekrarlanan doğa olaylarıdır. Bilim ne kadar gelişirse gelişsin
insanoğlunun depremleri önlemeye kudreti yetmez. Ama yıkılan binalar, yaşanan
korkunç can kaybı kader değildir. İhmalkarlıktır, vurdumduymazlıktır, halkın
can ve mal güvenliğini önemsememektir. Atalarımızın yaptığı yapılar, binalar
asırlarca her türlü depreme direniyor da neden modern binalar kâğıttan yapılmış
gibi yıkılıyor. Sağlam zeminlerde, depreme dayanıklı yapılar yapılırsa,
denetleme mekanizması tavizsiz bir şekilde uygulanırsa neden bu korkunç
felaketler yaşansın?
Evet, bütün bunları konuşacağız,
tartışacağız, sorgulayacağız; samimi bir şekilde, musibetleri siyasi
emellerimize alet etmeden, yüz yıllık sorunu sadece bir kesime yükleyerek onu
günah keçisi ilan etmeden…
Ancak şu an asıl işimiz mağdur
kardeşlerimizin yaralarını sarmak olmalı. Onlara daimî, sıcak yuvalar sağlamak
olmalı. Önemli şehirlerimiz yerle bir oldu. Milyonlarca insan evini, aşını,
işini kaybetti. Bu kardeşlerimizin sıcak kucaklamalarımıza ihtiyaçları var.
Daimî yardımlarımıza ihtiyaçları var. Depremin sıcaklığı gidince bu
kardeşlerimizi unutup kaderleriyle baş başa bırakmayalım. Asıl bundan sonra
yardımlarımız düzenli ve sürekli olmalı. Umut Kervanı gibi güvenirliğini
ispatlamış, binlerce gönüllüsü ile ilk günden beri sahada olan, gecelerini
gündüzlerine katarak depremzede kardeşlerinin yaralarını sarmaya çalışan yardım
vakıflarına destelerimizi sürekli kılarak onların çalışmalarına katkıda
bulunmalıyız.
Yukarıda da belirttiğim gibi gün yaraları hep birlikte sarma günü… Gün mazlum kardeşlerimize kucak açma günü… Gün yardımları daimî kılma günü…