Neden her birimizin farklı bir İslam anlayışı var? Neden zihinlerimizdeki
İslam algıları farklı? Neden?
Çünkü İslam’ı bilmiyoruz. İslami anlayışımız kulaktan dolma bilgilerin
üzerine inşa edilmiş. Sağlıklı kaynaklardan beslenmiyoruz. Kur’an ve sahih
sünnet temel referanslarımız değil. İslam`ı, İslam`ın sahibi olan yüce
Allah`tan, O’nun sevgili Resulünden değil de, bilmem şu ağabeyden, şu hocadan,
şu kitaptan öğrenmeye kalkışıyoruz. Ve ortaya sayısız, birbiriyle kavgalı
İslami anlayış çıkıyor. Karmaşa, tefrika, bölünmüşlük, güçsüzlük, haset,
sevgiden ve vahdetten uzak bir ümmet…
Hâlbuki ariflerin piri Mevlana`nın dediği gibi her birimiz birer mum
yaksak, mumun ışığına sığınsak, ne karanlık kalır ne de yanlış, farklı din
algısı. Kuşkusuz bizim mumumuz Kûr`an`ı Azimdir… Sünnet`i Resulullah`tır…
Kur`an`ı ve sahih Sünneti kendilerine rehber edinmiş şerefli Ehl-i Beyt,
Sahabe-i Kiram, rabbani âlimler ve müçtehitlerdir…
Kur`an`nın ışığını kendimize rehber edinirsek o zaman anlayacağız ki
İslam hem kültürdür hem de amel… Hem bilgidir hem de yaşam… Hem cihattır hem de
irfan, tasavvuf, züht… Hem siyasettir hem de namaz, oruç, hac, zekât, tesettür…
Hem güzel ahlaktır hem de direniş, eylem, iyiliği emredip kötülükten menetmek…
Cihat İslam`ın bir parçasıdır. Siyaset İslam`ın bir parçasıdır. Tasavvuf
İslam`ın bir parçasıdır. Ahlak İslam`ın bir parçasıdır. İbadet İslam`ın bir
parçasıdır. Kültür, bilgi, ilim İslam`ın bir parçasıdır. Bunların her biri
İslam`ın birer parçasıdır, bütünü değil… Bütün bunlar bir araya gelince İslam
tam ve eksiksiz olur. Allah`ın kabul edeceği bir din haline gelir. Aziz İslam
dininin tek bir yönüne tutunmak, diğer boyutlarını görmezden gelmek Allah
katında kabul edilebilir bir dindarlık değildir. Allah böyle yarım, eksik bir
dindarlığı asla kabul etmez!
Peygamber Aleyhisselam ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Günlerinin
çoğunu oruçlu geçirirdi. Geceleri uyumaz, sabahlara kadar Kur`an okur,
ağlayarak, yanık bir sesle Rabbine dua ederdi. ‘` Ya Resulullah! Kendini bu
kadar yıpratmana gerek yok ki! Sen günahtan uzak, Allah`ın lütfuna mazhar
olmuş, masum bir insansın!“ diyenlere ‘` Şakir bir kul olmayayım mı?“ diye
cevap verirdi. En büyük ariflerden, en büyük mutasavvıflardan daha arif, daha
zahit olan Peygamber Aleyhisselam aynı zamanda bir siyasetçi ve devlet adamıydı
da. Orduya komutanlık eder, savaşlara katılır, başka ülkelerin yönetimleriyle
antlaşmalar yapar, toplumsal ve siyasal sorunları vahyin ışığında çözüme
kavuştururdu.
Yine Peygamber Aleyhisselam bir ahlak ve hayâ abidesiydi. Şefkatli bir
baba, hoşgörülü bir eş, affedici ve ayıpları örtücü bir liderdi. Fakat
münkerlere karşı, haram ve günaha karşı katı, tavizsiz davranır, münkirlere
hayat hakkı tanımazdı. Allah`a isyan içeren bir söz ve eylemle karşılaşınca
kızgınlıktan yüzü sapsarı kesilirdi.
Peygamberimizin ilme, kültür ve uygarlığa, fen bilimlerine verdiği önemi
anlatmaya kelimelerin gücü yetmez sanırım. Abasını şairlerin altına seren,
taraftarlarına okuma yazma öğretmek şartıyla savaş esirlerini affeden, ‘` Bir
saatlik tefekkür bin aylık nafile namazdan daha hayırlıdır!“ diyen, okuma yazma
bilmeyen cahil bir toplumdan dünyaya hükmeden bir nesil inşa eden, Mekke ve
Medine`yi bir medeniyet ve uygarlık merkezine dönüştüren bir peygamber…
Kur`an`ın deyimiyle Peygamber Aleyhisselam bizim için en iyi örnek ve
numunedir. İslam`ı en iyi yaşayan, eksiksiz yaşayan biricik rehberdir. Onun
yaşadığı İslam eksiksiz ve sahih bir İslam`dır. O zaman Peygamberin yaşadığı
İslam`ı öğrenmeli, yaşamalı ve yaşatmalıyız. Allah`ın katında makbul bir dinin
dindarı olmak istiyorsak, bizi felaha ve cennete götürecek İslam`ın hangi İslam
olduğunu bilmek arzusundaysak, Peygamberin uyguladığı İslam`ı kendimize şiar
edinmeliyiz. Bunun da yolu ihlâstan, güçlü ve sahih bir siyer ve tefsir
bilgisinden, ete, kemiğe bürünmüş, söz ve amele hâkim bir dindarlıktan geçer…
0 yorum