18

Yıllar önce evimizin yakınlarında bir hayırseverin bağışladığı arsada medrese  yapımına başlandı. Bu medrese Müslümanların yardımlarıyla tamamlanmaya çalışılıyordu. Kimisi maddi destek verirken buna gücü yetmeyenler de  inşaatında bizzat çalışarak katkı sunuyordu. Gündüz işyerlerinde rızık peşinde koşan insanlar akşam olunca zengin fakir demeden birer amele olup Allah’ın rızasını kazanmak için bu güzel amele ortak oluyorlardı. Neticede orada  âlimler veya âlimeler  yetişecek ve destek olan herkes  medrese ayakta kaldığı sürece buradaki hayırlardan nasiplenecekti.

Bu güzel hizmetten benim payıma da köprü görevi olmak düştü. Çevremdekilerin maddi durumuna bakmaksızın  bir şekilde destek olamaya davet ettim. Bunu duyan çoğu arkadaşım ve akrabam-Allah onlardan razı olsun- hem sevindiler hem de ellerinden geleni yaptılar. Destek olanların çoğu kıt kanaat geçinenlerdi. Çünkü Allah’ın rızasını kazanmak onlar için en önemli gayeydi. Maddi durumu iyi olanların çoğunun ise her zaman olduğu gibi ya borçları vardı ya da başkasına hayır! yaptıkları için ver(eme)diler.

Hayra ortak etmek istediğim ve o yıllarda bankada çalışan okul arkadaşımı aradım. Konuşmanın başında ilim yuvası için aradığımı söylemedim. Paraya ihtiyacım olduğunu ve bana borç verip veremeyeceğini sordum.”Ayıp ediyorsun! Tabi ki veririm dedi.  Ben de ona bu parayı bir daha sana gönderemem dedim.  “Gönderme, sana kurban olsun .” deyişini asla unutmam. Neyse,  durumu izah ettim. Ama etmez olaydım. Adam bir başladı pir başladı, nerdeyse yaptığı tüm iyilikleri anlatmaya başladı. Baktım para vermeye niyeti  yok, hemen araya girdim ve dedim ki: “Benim için verebiliyorsun ama Allah için veremiyorsun öyle mi?” O da  biliyordu ki bana gönderse parası ona geri dönecek, yapacağı minnette yanına kar kalacak. Halbuki Kuran-ı Mübînde Yüce Allah şöyle buyuruyor: Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.” (Bakara 261)

Yapılan ibadet ve hayırların binlerle karşılık bulduğu bu mübarek Ramazan ayında ihtiyaç sahipleri için aracı olmayı Rabbim bir kez daha nasip etti.  Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen ver(ebil)enler Rıza-ı İlah için verdi, ver(e)meyenler ise genelde benzer bahanelerin arkasına sığındılar. Düzenli bir gelire sahip kimselerin senede bir defa hayır yapmayı yeterli görmesi  ve hatta bir süre sonra bunun da nefislerine ağır gelmesi uzak bir ihtimal değil. En çok üzüldüğüm nokta, daha önce yokluk içinde yaşayan ve bir sadakaya muhtaç kimselerin çektikleri zorlukları, maddi refaha kavuşunca unutmaları oldu. Şunu asla unutmamak lazım; elbette veren Allah almayı da bilir.

Aldığımız değil verdiğimizdir bize kalan, gerisi yalan. Zira Allah herkese nasip etmez gözünü kırpmadan verebilmeyi, verdikçe huzura erebilmeyi. Bazen ışıkta bekleyen dilenciye para vermek veya Cuma namazından sonra camiye yardım yapmak hayaliyle çıkarsın evden. Ama o gün ne o dilenci ışıklarda bekliyordur ne de o hafta camide yardım toplanıyordur. 

Hâsıl-ı kelâm “Yarım hurma ile de olsa, Cehennem’den korunmaya bakın!” hadisi ve Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.”( Âl-i İmrân Suresi-134) ayeti maddi durumumuz ne olursa olsun gücümüz nispetinde Allah için vermeyi emrediyor.

Mülkü veren, mülkün asıl sahibi Yüce Rabbimiz bizleri daima kendi yolunda ver(ebil)enlerden eylesin.

Selam ve dua ile…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *