18


Zaman çok bozulmuş, aaah nerde o eski günler,  eskiden olsa böyle mi olurdu diye başlayıp uzayan cümleler… Bu cümlelerle söze başlayıp  içinde bulunulan zamanı suçlamak  ama kendini zamandan soyutlamak. Çoğumuzun yaptığı bir yanlış bu. Bir olumsuzluk gördüğümüzde müdahale etmeyip ,ucu bize dokunmuyorsa,arkamıza yaslanıp sadece seyretmek.

Herkes az çok şu cümleleri kullanır hayatında: “Geçmiş hayatı özler olduk, nasıl bir çağa geldik, nasıl bir hayat yaşıyoruz, farkında bile değiliz. Teknoloji  ilerledikçe insanlar geriledi, rahatlıklar çoğaldı ve beraberinde hastalıklar da arttı. İnsan en yakın akrabasına bile uzaklaştı. Misafirperverlik kalmadı.  Eskiden biz derdik şimdi ben olduk hep. Küslükler çoğaldı, kin, nefret, gıybet ve haset çoğaldı…”  Herkes dünyayı değiştirmek istiyor  ama kimse kendinden başlamayı düşünmüyor . Bu kadar serzenişte bulunmak yerine, bozulan zamanı düzeltmeye, kendimizden başlasak yerinde olmaz mı? Ziya Paşa da bununla ilgili  Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”  der.

“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.  Dünya, büyük bir mânevî  buhran geçiriyor. Mânevî  temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti  ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokuşmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.”  İmanları kurtarmaya adanmış bir ömrün sahibi olan Üstad Bediüzzaman  nasıl da güzel buyurmuş. Sadece bizi uyarmakla kalmamış, insanların imanını kurtarmak için her türlü esarete, işkenceye, sürgüne, zindana, zehirlenmeye katlanmış; küffara ve onun kuklalarına asla boyun eğmemiş. Zira gelecek zamanın da o zamandan iyi olmayacağını görüp çağlar ötesine seslenmiş.

Geçen hafta gazetemizde bir hırsızlık haberi vardı. Haber şöyleydi: “Olay gece saat 00.30 sıralarında yaşandı. Karşıyaka Mahallesinde bulunan bir eve hırsızlar girdi. Ev sahipleri ile üç hırsız arasında yaşanan arbede sonrası  hırsızların üçü de olay yerine gelen polislere teslim edildi.” Hırsızlardan biri maalesef eski komşularımızdan birinin çocuğuydu.  Yaşça bizden küçük olup çocukluğumuz birlikte geçmişti.  Babası alkol kullanır, annesini döver ve ağza alınmayacak küfürler ederdi. Çocuk yıllarca bizimle takıldı. Yediğimizden, içtiğimizden ve giydiğimizden, imkanlar elverdikçe, kendisi ile paylaşırdık. Ne olduysa bir gün annesi bize geldi ve çocuğum bir daha yanınıza gelmesin deyip kopardı onu bizden. Seneler geçti çocuk ortalıkta yoktu. Meğerse batı illerinin birinde hırsızlıktan hapse girmiş, birçok suça bulaşmış. En son olayı da gazetemizde haber oldu. Nitekim çocuğun bu duruma geleceği daha yıllar önce annesinin onu bizim yanımızdan çekip almasından belliydi.

Demem o ki, karpuz ekersen kavun çıkmaz. Dünya tarlasında ne ekersek  ahirette  de  onu biçeriz”  Bir çok olayın gidişatından onun nasıl bir şeyle sonuçlanacağını tahmin etmek çok da zor değildir. Bunu görüp gereğini yapmak bir çok musibetin def’ine vesile olur. Dahası bir insanı düzeltmenin dünyayı düzeltmek olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. İşe önce kendimizden başlayalım.

Gayret  bizden hidayet Allah’tan.

Fi Emanillah…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *