0

 

                Birileri bize ; “ insanlar için en büyük acı nedir?” diye sorsa, herhalde cevabımız, “ölüm hakikati” olacaktır. Bu tarifsiz acı ve hasretin sebebi ise bir süreliğine de olsa ayrılıktır. Aslında, hakiki ehli iman için “ kadere iman eden, kederden emin olur” hadisi şerif mucibince bu acı biraz daha hafiftir.

 Kış mevsimini yaşadığımız bugünlerde çevremize baktığımız zaman, dünyanın da beyaz kefene bürünüp bir nevi bize ölüm hakikatini, kıştan sonra gelecek olan bahar da ölümden sonraki dirilmeyi göstermektedir. Evet, ölüm haktır, dirilme, hesap ve mizan, cennet ve cehennem haktır. Ama bu haktan gafil nice insan vardır. Her gün etrafındaki ölümlerden gafildir insanların çoğu. Sanki hep başkaları ölecek, ölüm bir gün kapılarını çalmayacakmış bir gaflettedirler. Her an yapay gündemleri takip eden, yapay gündemlerin arkasında sürüklenen âdemoğlu, maalesef asıl gündemini, en hakiki ve gerçek gündemi olan yaradılış hikmetini ve sonrasındaki ölümü asla hatırlamak istemez. İnsanın asli vazifesini unutup, her esen rüzgârın önünde savrulan kuru bir yaprak misali, amaçsız yaşayıp, dünyanın bin bir hali karşısında savrulması ne acınacak haldir.

İmam Ömer (ra)’ e nispet edilen şu söz ne güzeldir; “ölüm sizi hesaba çekmeden önce, siz nefsinizi hesaba çekin.” yani, diyor imam, ölüm sizi gaflet halinizde yakalamasın, yaradılış amacınız olan abidler olun, Saitler olun, muhlisun olun, şeytanın adımlarına uyan şakiler olmayın. Hesabınızı yaparak ölüme gidin, diyor. Müflis tüccarlar gibi eli boş gitmeyin Rabbinizin huzuruna, diyor. Kendi nefsinizi hesaba çekmeden, ölüm sizi hesaba çekerse, yani ölüme hazırlıksız giderseniz vay halinize, diyor.

Yolumuzun ışığı, kalbimizin ve kabrimizin nuru, hayat rehberimiz Kuranı Kerim, ölüm hakikatini şu ayeti kerime ile ifade etmektedir; “ Her nefis ölümü tadacaktır. Amellerinizin karşılığı ise, ancak kıyamet günü size tam olarak verilecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa işte ( o kişi) gerçekten muradına ermiştir. Hâlbuki dünya hayatı, aldatıcı menfaatten başka bir şey değildir.” ( Al-i imran suresi 185. Ayetin meali ) bu ayetle alakalı olarak Seyda Bediüzzaman şöyle demektedir; “ihlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en tesirli sebeplerinden birisi ölümü düşünmektir. İhlâsı zedeleyen, riya ve dünyaya sevk eden uzun süreli arzular olduğu gibi, riyadan nefret ettiren ve ihlâsı kazandıran ise ölümü düşünmektir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fani olduğunu mülahaza edip nefsin hilelerinden kurtulmaktır (…)”

Bugün belki çoğumuzun bahsetmekten bile ürktüğü ölüme, evliyaullahın gülerek gittiklerine dair nice menkıbe mevcuttur. Hani insan özlediği bir dostunu görüp, sohbetleşmek ister ya, Allah dostları da ebedi dostlarına kavuşmak için ölümü arzulamışlardır. Ashabı kiramın savaş meydanlarında ölüme nasıl meydan okudukları, İslam davası müntesiplerinin ölümden zerre miskal korkmadan cihat meydanlarında ölümü nasıl kovaladıkları malumunuzdur.  

Dünyayı mamur eyleyip, hayatı sadece dünyadan ibaret bilen ölümden korkar, Allah’ı tanımayıp ondan korkmayan ölümden korkar, kendi nefsine, nefsiyle beraber diğer insanlara zulmeden ölümden korkar.

Müslüman ölümden korkmaz. Belki ölüme iyi bir hazırlık yapmadığına korkar. Üstadın ölümle ilgili şu güzel sohbetine kulak verelim "Yani, mevti veren Odur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır." Bundandır ki, Kur'ân şakirdine der:"sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır."(Nursi(M), s. 220-221) Onun için "Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz vakit, 'Eyvah, malımız harap olup sa'yimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik' demeyiniz, feryat edip me'yus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celp edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz."(Nursi(M), s. 221) "Yani, ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar, ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâllerine dönecekler ve Mevlâ-yı Kerîmlerine kavuşacaklar. "(Nursi(M), s. 222)

Ölüm bizi hesaba çekmeden, nefsimizi hesaba çekme temennilerimle…

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *