6 Şubat yoğun karlı ve fırtınalı bir
gecede hasta halimle yatakta inleyip dururken, bir anda her tarafın aydınlık
olduğunu gördüm, baktım dışarı apaydın! Anlık bir hayal içindeyken birden bir
sarsıntı ve arkasından bir sağa bir sola sallantı başladı. Yaklaşık bir dakika
süren bu sallantı, bize çok uzun bir zaman gibi geldi. Ne ayağa kalkabildim ne
de bir şeyler yapabildim.
Sadece "Allah'u Ekber la havle vela
kuvvete illa billah" demekten başka bir şey söyleyemedim. Bir yandan tavanın
nasıl ve ne zaman üzerimize çökeceğini beklerken, bir yandan da yanımıza
alabileceğimiz eşyalarımızı hayal etmekte, ama sarsıntı hiç fırsat
vermemektedir. Hiçbir şey yapamazken bu yana o yana sallanıp duruyoruz.
Tabi bu ara dışarda ilk parlayan o ışık
bir kez daha parladı ve yavaş yavaş ortalık sakinleşti. Elektrik yok her taraf
kar aydınlığı ile aydınlanmış, binadan dışarıya kaçışlar, sesler çığlıklar
birbirine karışmış.
Her kes can havliyle kendini dışarı
atmakta, ama dışarıdaki soğuk hava ya onları bir daha geri itmekte ya da
araçların içine sokmaktadır.
Ben ise hasta halimle dışarı çıkma şansım
olmadığı için Allah'a tevekkül ederek, şayet ölüm gelse bari yatağımda öleyim
düşüncesiyle gelip tekrar yatağıma uzandım. Normalde büyük deprem geçmişti, binada
da hasar görülmediği için biraz içim rahattı. Ama insanlar kaçan kaçana tepip
gidiyor, binalar bomboş virane gibi duruyordu.
Tıpkı kıyamet sahneleri gibi kimse
kimseye sahip çıkmıyor. Baba evlattan önce kendini bir şekilde dışarı atmaya
çalışıyordu. Kimileri arabalarına binmiş emin yerler ararken kimileri de bir
yerde ateş yakarak hayata tutunuyordu. Bütün bunlar insanlara büyük kıyametin
provası gibi o büyük günün varlığını hatırlatıyordu.
Depremin şiddeti büyük hasarlara
özellikle merkez üssü olan yerlerde büyük hasara neden olduğu anlaşılıyordu.
Telefonlara sarıldık baktık her yerde durum aynı, bu daha da korkutuyordu.
Sanki küçük bir kıyamet olmuştu.
Evet, bu depremler, aslında o büyük
kıyametin varlığını hatırlatan küçük kıyametlerdir. Bunu görünce aklımızı
yitiriyor, elimiz ayağımız birbirine dolanıyor ve şaşkına dönüyorsak, o büyük
kıyameti gördüğümüzde acaba halimiz ne olacak?
"O gün, yer dehşetle sarsıldıkça
sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insanın "Buna ne
oluyor" dediği zaman! İşte o gün yer haberlerini söyleyecektir, Çünkü
Rabbin ona vahiy ile her şeyi bildirmiş olacaktır." (Zilzal: 1-5)
İşte o "gün" kıyamet günüdür.
Çünkü o gün yerinden oynamayan yeryüzü, bütünüyle sarsıldıkça sarsılır,
sallandıkça sallanır, içinde bulunanları silkeledikçe silkeler. Uzun süre
bağrında taşıdığı ve kendisine ağır gelen cesetleri, madenleri ve başka ne
varsa çıkarıp dışarı atar. Sanki uzun zamandan beri taşıdığı bu ağırlıklardan
kurtulup hafiflemeye çalışmaktadır.
Bu sarsıntı, sureyi dinleyenlerin
ayaklarının altındaki sarsılmaz gibi duran her şeyi kökünden sarsan ve yeryüzü
ayaklarının altında sarsılıp deniz dalgaları gibi gelip giderken kendilerine
sallandıklarını ve adeta salıncakta imişler gibi bir gelip bir gittiklerini
zannettiren bir tablodur. Bir tablo ki, yeryüzünde kalplerin kurtulmak için
sarıldığı, değişmez ve sarsılmaz zannettiği ne varsa onların tümünü kalplerden
söküp atar.
Kur'an'ın burada canlandırdığı ve içine
hareket kattığı bu tablo müthiş bir sahnedir. Bu sahneye öyle bir hareket
bahşedilmiştir ki, Kur'an'ın eşsiz ifadesini duyan kimsenin onu sadece duymakla
nerede ise hemen etkisi altında kalmaktadır. Sunulan bu tablonun karşısında
insanın durumu anlatılarak ve tablo ile karşı karşıya geldiği zaman
reaksiyonları çizilerek bu etki daha da açık hale getirilmekte ve insan ruhunu
sarsmaktadır.
İşte 6 Şubat gecesi bu tablonun küçük bir
provasına şahit olduk. Bundan ders alacak kalbimiz, ibret alacak gözümüz varsa
belki bizim için günahlardan silkiniş ve gaflet uykusundan bir uyanış vesilesi
olabilir. Yok, eğer serkeşliğimiz, vurdumduymazlığımız hala devam ediyorsa her
iki dünyada da hüsran içinde olduğumuzdan başka bir şey değildir. Mevla
müminlere düşünen kalp, ibret alan göz ve aklıselim versin.