İffet, haramdan uzak durmak,
helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak, erdemli olup arzu, istek
ve duyguları yerli yerinde kullanmaktır. Ölçülü olmak, aşırıya giden istekleri
dinin emri altına koymaktır. İffetli kişiye ise “afif” denir.
İffet, öncelikle bedenî hazlara
ve nefsânî aşırılıklara ilgi duymaktan kurtarılmış bir ruhî yapıya sahip
olmaktır; buna “kalbin iffeti” denir. Bundan sonra tam iffete ulaşmak için eli,
dili, gözü, kulağı ve genel olarak bütün bedeni ahlâka aykırı davranışlardan
uzak tutmak gerekir.
Kişi yoksul olup mala ihtiyacı
olduğu halde, el açıp dilenmez. Evlenme çağı gelen kişi imkân bulup evleninceye
kadar harama bulaşmayıp kendini muhafaza ederse iffetli davranmış olur. Yine
kişi hırslı davranmayıp elindeki ile yetinir, mal mülk peşinde koşup ahretini
unutmaz, yeme ve içmesinde ölçülü ve kanaatkâr davranarak iffetini ortaya
koymuş olur.
Hz. Peygamber (s.a.s): “Yâ rabbi!
Senden hidayet, takvâ ve iffet diliyorum” diye dua etmiş, “Allah, yoksul
olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mümin kulunu sever” buyurmuştur.
Kindi, iffeti “bedenin korunup
geliştirilmesi için gerekli olan şeyleri almak, kullanmak ve gerekli
olmayanlardan uzak durmak” şeklinde tarif etmiş. “Nefsânî arzulara aşırı
düşkünlük” şehvet gücünün ifratına şereh, lezzet
duyarsızlığına humûd, dengeli ve ılımlı işleyişine
de iffet denmiştir.
Fârâbî, erdemli insanla nefsine
baskı yaparak kendini erdemli davranmaya zorlayan kişi arasında farklılık
bulunduğunu, iffetli kişi, yeme içme ve cinsel konularda sünnetin gerektirdiği
kadarıyla yetinip bundan fazlasına istek duymazken, nefsine baskı yapan kimse,
uygulamada sünnetin gerektirdiğiyle yetinmekle birlikte içinde daima daha
fazlasına istek duyduğunu belirtir. Râgıb el-İsfahânî iffeti, “nefiste yerleşen
ve şehvetin insana galebe çalmasını önleyen nitelik”, ayetlerde geçen
“isti‘fâf” kavramını “iffetli olmayı isteme, bir çeşit mümâresede bulunarak,
kendine disiplin uygulayarak ruhunda bu erdemi geliştirmeye çalışma” şeklinde
açıklamıştır.
Aşırı zevklerden uzak durmasının
iffet ve erdem sayılabilmesi için kişinin bilinçli tercihine dayanması ve güçlü
bir iradî çaba ile gerçekleştirilmesi gerekir. Psikolojik veya bedensel bir
zafiyetten, âcizlik, korkaklık ve bilgisizlikten yahut başka bir engelden dolayı
zevklerini terk eden kişi ise erdemli sayılmaz. Aynı şekilde ileride daha
fazlasını elde etmek için mevcut bir zevkten feragat etmek de erdem değildir.
Olgun Müslüman sayılmak için
sadece iman edip dinin bazı kurallarını yerine getirmek yeterli değildir.
İnsanın iffet, hayâ, edep, zühd, kanaat gibi faziletlerle donanması ve
genellikle din bakımından günah sayılan, aklıselim sahibi insanlarca da ayıp ve
kötü kabul edilen tutum ve davranışlardan uzak durması gerekir. İslâm âlimleri,
günahın her türlüsünden kaçınmayı dinde ve ahlâkta kemale ulaşmanın şartı
olarak görür. Hz. Peygamber’in (s.a.s.): “Her kim ağzına ve cinsel arzularına
hâkim olacağına dair bana söz verirse ben de onun cennete girmesine kefil
olurum” buyurmuştur.
İslâm ahlâkçıları, diğer erdemler
gibi iffetin de öncelikle ruhî bir meleke haline getirilmesi gerektiğini kabul
ettikleri için insanın yeme içme ve cinsî arzularını disiplin altına alarak
ruhunu bu yönde terbiye etmesinin zorunluluğu üzerinde önemle dururlar. Gazali,
insanın mânevî ve ahlâkî hayatını yıkıma götüren tehlikelerin en büyüğü olarak
gördüğü “mide şehveti” ile “cinsî şehvet”e ayırmıştır.
Ahlâk kitaplarında iffetin bir
tür özgürlük kaynağı olduğu belirtilir. Çünkü özgür olmak isteyen kişinin
öncelikle tutkularının baskısından kurtulması gerekir. Râgıb el-İsfahânî, “En
alçaltıcı kölelik şehvet köleliğidir” der.
İffetli olanlardan olmak
temennisi ile Allah’a emanet olun.