Hırs, bir şeyi şiddetle arzu
etmek, üzerine çok düşmek anlamına gelen bir ahlak terimidir. İyi şeylere karşı
hırs iyidir; kötü şeylere karşı ise kötüdür. Konumuz kötü şeylere karşı hırs
olduğu için onunla alakalı biraz konuşacağız. Kur'an-ı Kerim, Yahudilerin dünya
hayatına karşı ne kadar düşkün (hırslı) olduklarını şöyle haber verir:
"Doğrusu, onların
(Yahudilerin) hayata diğer insanlardan, hatta müşriklerden daha düşkün (daha
hırslı) olduklarını görürsün. Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa,
uzun ömürlü olması onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta
olduklarını görür." (Bakara, 96)
"Âdemoğlunun iki vadi
dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü de ister. Ademoğlunun karnını (gönlünü)
topraktan başka bir şey doldurmaz." (Buhari)
Kuşkusuz hırsın en kötüsü
menfaat ve saltanat hırsıdır. Tarihi gerçekler göstermektedir ki, menfaat ve
saltanat düşkünleri maksatlarına ters düştüğü anda karşıdakinin haklı veya
haksızlığına bakmadan yerlerini veya saltanatlarını koruma pahasına kim olursa
olsun gözyaşına bakmadan kırabilir ve harcayabilirler.
Bu gerçeği, kendi
peygamberlerine karşı çıkan bütün inkârcı milletlerin tarihinde görmek
mümkündür. İnandıkları ve hakkın savunucuları olduklarını söyledikleri halde
sırf ihtiraslarına ters düştüğü an en saf kanları dökmekte bile hiçbir sakınca
görmemişlerdir. Ortada onları buna sürükleyen ise sadece şeytan ve habis
nefislerinin arzularına uymalarıdır.
Burada söz konusu olan
mesele, hâkimiyet ve saltanat meselesiydi. Menfaat ve çıkar meselesiydi. Her
şey bu iki noktaya istinat ediyor ve düğümleniyordu. Zira onlara göre, harcanan
büyük çabalar ve ödenen ağır bedeller bunun için olacaktı.
Evet, insanoğlunun tabiatında
mal ve servete karşı derin bir düşkünlük olduğu gibi, üstünlük ve saltanata
karşı da nihayetsiz ve doyumsuz bir ihtirası vardır. Mal, evlat ve servet
çokluğunun ihtirası... Hükümranlık ve üstünlük sevdasının ihtirası... İnsanda
bu ihtiras duygusu bir kere uyanınca artık hiçbir nasihat, hiçbir uyarı onu
frenleyemez, öfkesini dindiremez.
İşte şeytan aleyhillane, bu
sevdaya tutulan, enaniyet gururuna kapılanların ihtiras yularından bir tuttu
mu? Onları istediği şekilde kendine bende edip arkasından sürükleye götürür.
Esir alınmış bir tutsak gibi istediklerini sırayla ona yaptıra yaptıra en
iğrenç işlere bulaştırıncaya kadar dahi götürür.
Tarih boyunca dökülen tüm
masum kanlar, yaşanan tüm sınıf kavgaları ve grup çatışmaları hep bu noktaya
istinat etmektedir. Hz. İbrahim'i ateşe attıran, Hz. Yusuf'u kuyuya attıran,
Hz. Zekeriya'yı testereyle biçtiren ve peygamber aleyhissalatu vesselamın
torunu Hz. Hüseyin'in pak kanını döktüren işte bu ihtirastı.
Şu var ki, bugüne kadar
işledikleri tüm mezalim ve cürümlerini örtmek için kılık bulmakta hiç
zorlanmamışlar. Hep iyilik adına, adalet ve mutluluk adına çalıştıklarını
milletin huzur ve saadeti için çalıştıklarını söylerler. Ortadan kaldırmak
istediklerini de hep bu maslahat için yaptıklarını söylerler. Nitekim Firavun
da öyle söylemişti:
"Bırakın beni şu Musa'yı
öldüreyim de gitsin rabbine yalvarsın; çünkü ben, onun sizin dininizi
değiştireceğinden veyahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum."
(Mümin: 26)
"Ben sizin için ön gördüğüm şeyden başka bir yol bulamıyorum, (siz buna bakacak, buna uyacaksınız) ve ben sizi doğru yola irşat etmekten başka bir şeye yapmıyorum." (Mümin: 29) Evet Firavun'un tüm mezaliminin gerekçeleri bunlardı...