Uzak” çevreden “yakın” çevreye doğru başlayan bir kanıksama, alışma, sıradanlaşma...

Hiddetle, şiddetle haykırıyorduk ilk zamanlarda; esip gürlüyorduk. Günler aylar... 25. Gün, 100. gün, 180. Gün, 210. gün...

Bizi iyi çalışmışlar. Ya da insan zaten böyle mi? Ya da bir tür “hayvanlaştırma” mı; sıra kendisine gelinceye değin sürünün tamamının yenmesini seyretmek...

Önce öfkeler dindi, sonra sesler kesildi, arkasından kalemler sustu. Dost meclislerinde de yer bulmuyor artık. Bende mi bir anormallik var yoksa...

Artık ben de konuyu açmaktan çekiniyorum, hatta utanıyorum. Öyle ya; ya ayıplanırsam ya sıra dışı olan ben isem.

Hani günde 10 tweet atan iyi bildiklerimin birçoğunun son isyan tweetini bulmak için aylar öncesine kadar gitmem gerekiyor, saatlerimi alıyor. Demek ki bende bir anormallik var.

Kadınlar, çocuklar, enkaz, kan, serili cesetler, isyan... Oysa günün rengi nisyan... Herkes; ama herkes devşirilmediğine göre...

Ben normal değilim.

Uyuyorken, koşuyorken, yiyorken, gülüyorken atamıyorum zihnimden ve yüreğimden normalleşmek adına. Herkes gibi olmak istiyorum zira. Nasıl da buladım kızılca bedenlerini sevincime, kızlarımı severken bugün...

Bir ben mi anormalim? Çok zorluyorum normal gibi davranmayı. Kahkahalarla gülüyorum, “muş” gibi yapıyorum herkes gibi. Ama kafamın arka tarafında bir motor öyle çalışıyor ki hiç durmadan ve bana hiç sormadan, aldırmadan... Bastırmak için ne yollar denedim, ne telkinlerde bulundun kendime. Durmadı, durmuyor; yerken, içerken; gülerken, ağlarken...

Ben de normalleşmeliyim. Alışmalıyım parçalanan cesetlere, çaresiz çocuklara, aç sefillere.

Baksanıza artık sloganlar da ruhsuzlaştı. Eylemler söylemler sönük ve sembolik... Avazı çıktığınca kaç bağıran kaldı ki... Sıkılmış korkutan kaç yumruk yukarıda. Kibarca toplanıyoruz gayrı ve ritüel tarzında...

Oysa bende patlayan volkanlar... Utanma belasına hep içimde tuttum, tutuyorum yangını. Tuttukça büyüyor. Derimi siper etmişim. İçteki yangının kavurduğu düşüm, dışıma düşmüş. Derimi kavuruyor. Çeşit çeşit renklerle boyuyorum kavruk derimi anlaşılmasın diye. Çok renkli belliyorlar beni çok!

Kimsecikler konuşmuyor artık onları. Haberlerin kaçıncı sırasına düştü diye bekliyorum; beyhude. Sıra dışı kalmış, sıradanlaşmış.

Kahrımdan sınırlarım tahrip oluyor. Sınırlara koşacaktık güya, sınırlarımızı aşacaktık, bendimizi... Sel olacaktık.

Toprak emdi, güneş kuruttu... Sular sıradan akıyor, sessiz... Dereler kurudu, nehirler çekiliyor.

Fırat ve Dicle'nin iki arası kırmızı akıyor.

"Ve berren ve bahren ve cevven"

Kara karardı, deniz kurudu, havadan (gökten) bir haber bekliyoruz gayrı.