Geçtiğimiz hafta sonu HAKSİAD’ın(Hak Sanayici ve İşadamları Derneği) Kızılcahamam’da tertiplediği "Güçlü Bağlar, Büyük Başarılar" sloganı başlığı altında işadamları buluşması vardı. İki gün süren buluşmaya HAKSİAD’ın davetlisi olarak katılım gösterdik.

Bu yıl beşincisini düzenledikleri buluşmaya yurtiçi ve yurtdışından; Irak, İran, Suriye, Cezayir, Yemen, Etiyopya, Mali, Ürdün’den olmak üzere iki yüzden fazla Müslüman tüccar işadamı katıldı.

12 yıllık bir geçmişe sahip HAKSİAD; inşaattan tekstile, toptan ve perakende gıdadan mobil teknoloji, inovasyon, yapay zeka hizmetlerine kadar birçok dalda yurtiçi ve uluslararası iş yapan 300 civarında üyesi bulunan Müslüman işadamları topluluğu..

Buluşmada bayrak değişimi de vardı. HAKSİAD Genel Başkanı Fikri Karavil, koltuğunu iş adamı Vedat Turgut'a bıraktı.

Yönetim kurulu toplantısı sonrası başkanlık koltuğuna oturacak olan Turgut, buluşmada yaptığı selamlama konuşmasında faiz belasına değindi. Dünya zenginliğinin %80'ini dünyanın zengin %1’nin yönettiğine dikkat çeken Turgut, bu adaletsiz düzenin değişmesi için Müslüman tüccarların doğruluk ve hakkaniyet çerçevesinde çok çalışması gerektiğini ifade etti.

Buluşmada, Türkiye'nin dört bir yanı ve yurtdışından katılan üye iş adamlarına seminerler verildi, çalıştaylar düzenlendi. Doç. Dr. Gökhan Kırbaç, Dr. Abdulkadir Turan gibi alanında uzman isimlerin seminerler verdiği buluşmaya katılımıyla damga vuran isim ise HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu oldu.

İşadamlarına kısa bir selamlama konuşması da yapan Yapıcıoğlu, tarihten günümüze mürşitlerin yapmış oldukları irşattan, mücahitlerin sallamış olduğu kılıçtan daha büyük bir hızla İslamiyet'in yayılmasına yol açan unsurun; Müslüman tüccarların ortaya koymuş oldukları doğruluk ve insanlara vermiş oldukları güven olduğuna dikkat çekerek bu anlamlı düşünceyle buluşmaya damgasını vurdu.

MALİLİ İŞADAMINA TEBESSÜM ETTİREN TEZAHÜRAT VE ALKIŞ

İş adamları buluşmasında yurtiçi ve yurtdışından katılan firma sahiplerinin, sıfırdan zirveye çıkış hikâyeleri ise buluşmanın en etkili ve ilgi çeken kısmıydı. Malili işadamı Adama Berthe, hayat hikâyesini anlatırken annesinin kendisine verdiği 300 euro ve anne duasının kendi azmiyle birleşerek bugün yüz milyonlarca dolar servete dönüştüğünü anlatarak ticaret tecrübelerini anlattı. Berthe’nin iki eşli ve 14 çocuğunun olduğunu belirtmesi ise salondan tezahüratla birlikte büyük alkış alarak tebessüm ettirdi.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINA SORU: TİCARET VE SAĞLIK TURİZMİ YAPMAK İSTEYEN AFRİKALILARA VİZE VERİLMİYOR MU?

Rays Mikrofinans Yönetim Kurulu Başkanı Etiyopyalı işadamı Ahmed Şeyh Hassan ise ticari ilişkilerinin yanı sıra çok önemli bir soruna dikkat çekti. Türkiye’nin sağlık sektörü ve ticarette çok büyük yatırımları olduğunu ancak Afrika ülkelerinden Türkiye’ye gelip gerek sağlık turizmi gerçekleştirmek isteyen, gerekse ticari faaliyetlerde bulunmak isteyen Afrikalılara vize verilmediğini belirtti. Türkiye büyükelçiliklerinden vize alamayanların sağlık turizmi ve ticari faaliyetlerde bulunmak üzere Hindistan ve Tayland gibi ülkelere akın akın gittiğine dikkat çekti. Buradan Dışişleri Bakanlığına çağrıda bulunalım; gerçekten böyle bir sorun varsa araştırılıp gereği yapılmalı. Naçizane tavsiye; ülkemizin kalkınmasına etki edecek adımları öngörmeyen veya engelleyen diplomatlara yönelik gerekli yaptırımların uygulanması ülkenin menfaatine olacaktır.

 

Bu bölümü dinlerken aklım ise Yapıcıoğlu’nun değindiği; Müslüman tüccarların doğruluk ve güvenilir olmalarının toplum üzerindeki etki ve dönüşümünün, mücahitlerin kılıçla ülkeleri fethinden daha etkili çözüm olduğu cümlelerini tahlil ediyordu. Derken aklıma Endonezya halkının Müslüman oluş hikâyesi geldi.

ENDONEZYA HALKININ MÜSLÜMAN OLMASINA VESİLE OLAN BEŞ AKÇELİK KUMAŞ…

Yüzyıllar önce kumaş işiyle uğraşan Müslüman bir tüccar Endonezya’ya gider, oraya yerleşir. Bir gün işyerine geç gelir. Çırağı iyi bir kâr elde etmiştir sattığı maldan. Merak edip sorar ve öğrenir gerçeği..

Çırak, beş akçelik kumaşı on akçeye satmıştır. “Nasıl değerinden yükseğe satarsın” diye çırağa kızar ve “Görsen tanır mısın onu?” diye sorar Müslüman tüccar. Çırak “Evet” der ve gider müşteriyi bulur getirir. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik ister ve fazla parayı müşteriye uzatır. Müşteri şaşırır, ilk defa böyle bir olayla karşılaşmıştır. Ne demekti bu hakkını helâl et?

Olay kısa sürede dilden dile dolaşır kralın kulağına kadar gider. Kral kumaş tüccarını saraya çağırıp bu davranışın sebebini sorar. Tüccar: “Ben Müslüman’ım. İslâm, böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.” Der. Kral, “İslâm nedir, Müslümanlık nedir?” gibi peş peşe sorular sorar. Tüccar birer birer sorularını cevaplar ve Kral İslâm’ı kabul eder. Kralın Müslüman olduğunu duyan halk da kısa süre içinde Müslüman olur.

İşte bugün 284 milyon nüfusa sahip Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır, sadece beş akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı sadece: Müslüman bir tüccarın inandığı gibi yaşaması ve sahip olduğu İslam ahlakı ve değerlerini uygulamasıydı.

Elbette istisnalar vardır ancak bugün tüm İslam ülkelerinde yaşayan Müslüman tüccarların iş ahlakına bakınca doğruluk ve güvenilirlik vasfının yüksek oranda kaybedildiğini üzülerek müşahede ediyoruz maalesef..  

Burada önemli gördüğüm etken; Müslüman bireyin inancı doğrultusunda yaşamaması ve kendinden türeyen nesli temiz İslam fıtratına uygun yetiştirmemesidir. Diğer bir etken ise; bu profildeki Müslüman birey ve neslinin, koçbaşı görevini batının yaptığı din dışı sapkın ideolojilerin ifsat saldırılarına açık halde bıraktığı bir yaşam biçimi sürdürmesidir.