ABD’nin Türkiye büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye temsilcisi Tom Barrack, geçtiğimiz hafta verdiği bir röportajda, "Başbakan Netanyahu sınırlarının veya halkının tehdit edildiğini hissederse, her yere gider ve her şeyi yapar, nokta." şeklinde bir beyanatta bulunmuştu.
Açıklama, küstahça bir tehdit olarak değerlendirilebilir, doğru; ancak gerçekliğini, işgalci rejimin son Tunus ve Katar’a yaptığı saldırılar teyit ediyor.
ABD’nin gözetiminde Katar’da barış müzakerelerini sürdüren HAMAS heyetine yönelik israil saldırısının yine ABD’nin onayı olmadan yapılması mümkün mü?
Kesinlikle değil.. Bu açıkça bir hainlik!..
Eskiden bu ölçüye dikkat ederlerdi ama Gazze tüm maskeleri düşürdü.
Tunus’ta bulunduğumuz günlerde Glabol Sumud filosuna katılacak teknelerimize yapılan dron saldırıları ve sabotajlar onlarca teknenin Akdeniz’e yelken açmasına engel olmuştu. Ama daha da önemlisi bu girişimle işgalci israil, Tunus’un başkentinde operasyon yaparak uluslararası hukuku çiğnemişti. Bu ne ilkti ve ne de karşı durulmaması halinde son olmayacak..
Çünkü ne Katar’a yönelik saldırı ne Tunus ve ne de öncesinde Lübnan, Suriye, Yemen saldırıları ile Mısır’ın Philadelphi Koridoru'nu işgal etmesine karşılık BM, İİT veya hiçbir devletten herhangi bir yaptırımla karşılaşmaması, işgalci israili yeni hedefler belirleyerek daha cüretkar saldırılarda bulunmaya sevk ediyor.
Bu süreçte; İran’da HAMAS lideri Heniyye ve İranlı üst düzey generaller, Lübnan’da HAMAS üst düzey yöneticilerinden Salih Aruri, Hizbullah lideri Nasrallah ve sonrasında seçilen halefi, Yemen Başbakanı Ahmed Galip Nasır el-Rahavi ve tüm kabinesi gibi daha birçok önemli isim siyonist israilin terörist suikastları sonucu şehid düştü.
Fotoğrafın geneline bakınca; yüzyıl önce Sykes-Picot ile çizilen ülke sınırlarının bugün ABD’nin desteğiyle siyonist israil eliyle bir kısmı işgal edilerek, kalanı daha küçük parçalara bölünmek suretiyle operasyon planlandığı anlaşılıyor.
Bu planı anlamak için terörist israilin ABD ortaklığıyla 12 günlük İran savaşı, Lübnan Hizbullah’ını silahsızlandırma girişimi, Esad sonrası Suriye’nin askeri varlığına yönelik yoğun saldırıları ile Dürzi sorunu ve PYD’yi sahiplenmiş gibi görünme ikiyüzlülüğünü görebilirsiniz.
Gazze’de tutulan esirlerini bile gözden çıkarmış olan siyonist Netanyahu, “israilin, Dürzi kardeşlerini kurtarmak için hareket ettiği"ni iddia etmişti.
Hatta siyonistler o kadar ileri gittiler ki “Bir sonraki hedef Türkiye ve Erdoğan” paylaşımlarında bile bulundular..
Tüm bu siyonist adımların gerçekleşmesi, elbette İslam ülkelerinin bugün Gazze’de süren soykırıma sessiz kalışından kaynaklanıyor.
Gazze halkı ve halkı için mücadele veren HAMAS Hareketi ise tüm siyonist ABD emperyalizminin oyun ve planlarını deşifre eden, Müslüman, gayrimüslim tüm insanlığı uyandıran bir çekim merkezi haline geldi.
Bir diğer hayati gerçek ise; İslam ülkeleri liderleri çok farkında değiller belki ama Gazze İslam ülkelerinin ön cephesidir. Gazze düşerse Şam, Tahran, Kahire, Ankara bir bir düşer; tüm İslam ülkelerinin işgali mümkün hale gelir.
Devletlerin pasif halini ortadan kaldıracak en etkili güç ise halkların bilinçlenerek hükümetlerini harekete geçirmesi olacaktır. İspanya halkı neredeyse her alanda Filistin halkı için teyakkuz halinde. Geçtiğimiz günlerde İtalyan halkının da genel greve giderek hayatı durma noktasına getiren Filistin halkıyla dayanışması hükümetlerini Filistin için somut adımlar atmaya mecbur bıraktı.
Özellikle Amerika ve Avrupa halklarının Gazze’de süren soykırımın durması için sürekli meydanlarda eylem halinde hareket etmeleri ve siyonizme destek veren ülke yönetimlerini zorlamaları, insani ve vicdani bu uyanışın İslam’ı benimsemelerinin de önünü açması bakımından çok sevindirici bir gelişme..
Glabol Sumud Filosu da devletlerin harekete geçmemesi nedeniyle başlatılan en büyük deniz filosu olarak yaşanan soykırımın durması ve ablukanın kırılması için Gazze’ye doğru yol alıyor.
Önceki gece Girit açıklarında filodaki bazı teknelere işgalci israil tarafından yeni bir dronlu saldırı daha gerçekleştirildi. Hamdolsun herhangi bir can kaybı ya da yaralanma yok. Bu gelişme üzerine İtalya ve İspanya hükümetleri, filoyu koruma amaçlı birer askeri fırkateyn göndereceğini açıkladı.
İspanya ve İtalya’nın bu adımı gerçekten takdire şayan.. Bu iki Avrupa ülkesi sonrası filoda onlarca vatandaşı bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin de askeri fırkateyn göndermesi elzemdir; insani, İslami ve vatani bir görevdir. İnanın bu basit adım bile siyonisti filoya müdahale etmekten alıkoymaya yetecektir.
Sürekli gündemde tutulması gereken Gazze’dir, Gazze’de yaşanan vahşettir. Biz konuşurken, yazarken bile geçen her an çocuklar katlediliyor.
Gazze’deki soykırımın durması için olması gereken; İslam ülkeleri ve vicdan sahibi ülkelerin bir araya gelerek bir askeri güç birliği oluşturmaları elzemdir.
Oluşturulacak bu birlik; adalet ve barışı esas alarak, ekonomik işbirliğinde bulunacak ve dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan zulümleri ortadan kaldırmak için güç birliğiyle irade sergileyebilecek bir kabiliyete sahip olmalı.. Bu insanlık düşmanı siyonistler başka türlü durdurulamaz...