6 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş
Pazarcık ve Elbistan merkezli yaşanan yıkıcı depremlerde 10 ilde yıkımlara yol
açarken 13,5 Milyon kişiyi etkiledi. Türkiye tarihinin en büyük, dünya
tarihinin en büyük üçüncü felaketi olarak sayılan ve büyük yıkıma ve can
kayıplarına yol açan depremde Türkiye deprem bölgesi için 4. Seviye yardım
alarmı verdi.
Yıkım 10 ilde olsa da birçok ilde ve
Suriye, Lübnan, Irak, Filistin ve işgalci rejimde de hissedildi. Depremin ilk
anından itibaren AFAD kriz merkezinde toplanan bakanlar deprem bölgesi illere
dağıldılar. Planlar ona göre yapıldı ve devlet kurumlarıyla birlikte sahaya
çıkacağı ve daha önceki depremlerde olduğu gibi iyi bir organize örneği
göstereceği beklenirken, Elbistan merkezli yaşanan ikinci yıkıcı deprem bütün
hazırlık ve planları bozdu. Halkın çoğu eşyalarını almak için evlerine
girdikleri sırada ikinci depreme yakalandılar ve ölümler ve yıkımlar ikinci
depremle katlandı. Daha ilk depremin şoku atlatılmamışken yaşanan ikinci büyük
depremle felaketin boyutu da katlandı. İkinci günden sonra yardım çalışmaları
düzene girmeye başladı.
Ülkemizin her tarafından arama kurtarma
ekipleri ve yardım kuruluşları ile halk seferber oldu ve deprem bölgesine
koştular. Aynı şekilde başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyadan çok sayıda
ülke, yardımlar ve arama-kurtarma ekipleri ile deprem bölgesine akın etti.
Bu yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik
ruhuna sevinirken, yıkımların da bu boyutta olmasına üzülüyoruz ve deprem
gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmemiz gerektiğini hatırlıyoruz. 1999 Gölcük
depreminde de “Veli Göçer” diye biri adeta günah keçisi ilan edilip konu
kapatıldı. Şimdi de aynısı yapılmasın. Bu müteahhitler tabi ki suçludurlar ve
en ağır cezayı almalıdırlar. Lakin tek suçlu bunlar değil; yapı denetim
şirketleri, teknik elemanlar ve ruhsat veren belediyeler ve diğer kurumlar kim
varsa hepsi en ağır şekilde cezalandırılmalıdırlar.
Depremlerin olduğu saatten itibaren AFAD,
Kızılay, UMKE, madenciler, itfaiyeciler, İHH, belediyeler, JAK vb. tüm devlet
kurumları ile gönüllü kuruluşların arama-kurtarma ekiplerinin cansiperane bir
şekilde insanüstü bir gayretle bina enkazlarından canlı çıkarmak için yoğun
çabalarına ekranlardan gözyaşı ve dualarla şahid oluyoruz. Adeta iğneyle kuyu
kazma misali yaşam tünelleri açarak enkazda kalanları canlı olarak çıkarma
gayretleri takdire şayandır. Bu çalışmalar sonucunda mucize kurtarışlar
yaşanmaya devam ediyor.
Yıkım ve felaketin boyutu bu durumda iken
her afet ve felakette ortaya çıkan azgın bir azınlık var ki; bunlar afet ve
felaketin büyümesi için fitne, fesat ve fücurdan başka bir şey yapmıyorlar. Bu
şeref ve haysiyet yoksunu azgın kesim faydalı bir şey yapmadıkları gibi, enkaz
altından canlı biri çıktığında sevinç ve şükür göstergesi olarak tekbir
çekilmesine tahammül edemiyorlar ve İslam’a ve Müslümanlara saldırıyorlar. Siz
patlasanız da, çatlasanız da, kininizden geberseniz de, bu halkı inancından
ayıramayacaksınız.
Deprem bölgesinde ve organizasyonda
elbette yanlışlık ve eksiklikler vardır ve olacaktır. Şimdi bunlarla zaman
harcama ve çalışmaları aksatmaya çalışmak ihanettir. İyi niyetli olan,
memleketini ve halkını düşünen herkes acıyı hafifletme çabası içinde olmalıdır.
Cenaze yerdeyken sorunlar konuşulmaz. Biraz insan olmayı deneyin. Felaket
sonrası olan sorun ve eksiklikler tabi ki gündeme getirilip bir dahaki muhtemel
felakette bunun önüne geçilmesi sağlanabilir. Ancak bunları yapmayıp yalan
haberlerle halkta panik havası oluşturarak çalışmaları baltalamanın “yağmalama”
yapan kansızların yaptığından bir farkı yoktur. Hele yara sarmak yerine acıları
sömürerek siyaset yapıp seçimden bahsetmek halka yapılan en büyük hainlik ve
düşmanlıktır.
Son söz olarak: Deprem, sel, orman
yangını, korona gibi felaketlere çözüm bulunur bulunmasına, lakin ülkemizde
halkına ve değerlerine düşman kesimlerin içlerinde olan ve yaydıkları fitne
ateşi ve fesat yangınına çözüm bulunamaz.
Selam ve dua ile…