Eşik deyince aklımıza direk kapının eşiği
gelmiyor değil...
Yani içeriyi dışarıdan, bir odayı diğer
odadan ayıran kapı ağzı.
Ne içeri ne dışarı ne koridor ne
oda.
Sadece iki ayrı bölümü ayıran ayıraç
misali…
Çizgi, sınır, hudut...
Toplumsal hayatın da bir eşiği var. Hem
de cinsler arasındaki sınırları, ölçüleri belirleyen, mahrem olanla olmayanı
birbirinden ayıran eşik.
Ama bu eşik ne duvar ne kapı ne
pencere ne de kilit...
Adı tesettür.
İslam düşmanları bizden çok daha
fazla onun bu işlevinin farkındalar.
Tabii kastettiğimiz tesettür İslam
ölçülerine en fazla uyanı. Modadan nasibini almamış, üzerinde Nur Suresi 31.
Ayetin özelliklerini taşıyanı...
Süsten, gösterişten, beğenilme
arzularından, dikkat çekme kaygılarından uzak, sade ve vücut hatlarını belirgin
kılmayan giyim biçimi...
Toplumsal hayattaki sınırları koruma
gücüne ancak böyle bir tesettür tam olarak sahip olabilir.
İçlerinde en zirve olanı çarşaf ve ona
yakını.
Onun içindir ki İslam düşmanları
tarafından en kuvvetli saldırılar bu giyim tarzına yönelik.
Senede birkaç defa Laik kesim ritüelleri
arasına ya çarşaf yakmayı ya zincirlemeyi ya da Ortaçağ karanlığına gömmeyi
almış.
Ona saldırmadan dertlerini
anlatamıyorlar.
Çünkü çarşaf bütün saldırılarını hüsrana
uğratıyor.
Cinsiyete saldırıyorlar karşılarına
tesettürün kadını-erkeği birbirinden ayıran farklı giyim tarzı ve davranış
rolleri çıkıyor.
Nikaha saldırıyorlar, karşılarına
tesettürün iki cinse yüklediği haya ve edep duyguları çıkıyor.
Anneliğe saldırıyorlar, karşılarına tesettürün
koruduğu ve beslediği şefkat duygusu çıkıyor.
Özel hayatın gizliliği ilkesine saldırıp,
itirafçılık kültürünü normalleştirmeye çalışıyorlar. Karşılarına tesettürün
dışarıdakilerle içeridekileri birbirinden ayıran mahremiyet felsefesi çıkıyor.
Şu mübarek tek başına ne büyük bir savaş
veriyor.
Bir tesettürlü olarak yolda, uçakta,
otobüste, alışveriş merkezlerinde, bakkal dükkanlarında hafif karakterli
erkeklerin dahi bize daha saygıyla ve hürmetle davrandığına, çekinerek
konuştuğuna, ses tonunun birden değiştiğine, bakışlarını dahi kaçırmaya
çalıştığına her an her yerde şahit olabiliyoruz.
Bize bu makamı veren, bu saygınlığı
kazandıran tesettürümüzün karşı tarafla aramıza çektiği edep, haya, vakar
perdesi karşı tarafa böyle bir duruş kazandırıyor.
Allah'ın çizdiği ölçülere uygun
giyiniyorsanız vakarlı ve hayalı olursunuz. Çünkü Yüce Allah'ın giyime
yüklediği rol budur.
Kıyafetleriniz sizin kim olduğunuzun,
kimliğinizin ibrazıdır. Karşı tarafa verdiğiniz mesajınızdır. Hangi dünyaya ait
olduğunuzu veya olmaya çalıştığınızı, nasıl bir yaşam biçimini arzuladığınızı
giyiminizle gösterirsiniz.
İşte İslam'ın tesettürü dindar kimliğin
bir yansımasıdır.
Onun için İslam düşmanlarını korkutuyor.
Çünkü onlar bedenlerini mülk, kürtajı
hak, gayrı meşru hayatı özgürlük, anneliği yük, aileyi kadının baskılanması
olarak gören dünyaya aitler. Tesettür tüm bunların tersi olan dünyayı temsil
ediyor. Bedenini ve evladını emanet, iffeti kutsal, anneliği mübarek, aileyi
cennetin bir numunesi olarak görenlerin dünyasını...
Bu yönüyle tesettür iki dünya görüşünü,
iki anlayış biçimini, iki yaşam şeklini birbirinden kesin çizgileriyle ayıran
bir eşik, bir ayıraç görevi üstleniyor.
Tesettürün temsil ettiği dünyaya düşman
olanlar bu aralar ona anayasal güvence istiyorlar. Ne kadar samimi olduklarını
hep birlikte izleyip göreceğiz. Bakalım altından nasıl bir Ali-Cengiz oyunu
çıkacak?