Siyonist terörizmin vahşi soykırımının sürdüğü Gazze’de savaş bir hafta sonra birinci yılını dolduruyor. Kassam mücahitlerinin 7 Ekim operasyonu, siyonist rejimin 1948’den günümüze durmayan soykırımına bir isyandı. Siyonizmin değil bir devlet, aslında insanlık düşmanı bir terörist oluşum olduğunu tüm dünyaya göstermekti amaç.

Nitekim bu kötülük örgütü siyonazizm çeteleri; evleri, hastaneleri, camileri, okulları bombalayarak anne karnındaki ceninleri dahi vahşi bir şekilde katletmekten geri durmayarak tüm insanlığa düşman mahlukatlar olduklarını kanıtladılar.

Asya’dan Avrupa’ya tüm dünya halkları siyonist Yahudilerin gerçek yüzünü gördü ve Filistin’deki soykırımın durması için meydanlardan, sosyal medyadan tepkisini dile getirdi, getirmeye de devam ediyor.

Ancak halkların tepkileri maalesef ülke yöneticilerini siyonist terör rejimini durdurmaya itecek reddeye bir türlü ulaşamadı. Oysa bu bir insanlık meselesiydi. Ülkelerin haritalarının değişeceği ve dünyanın geleceğine yön verecek büyük bir gelişme olmasına rağmen sessiz kalınmaya devam ediliyor!..

Bu hareketsizlik siyonist çete ve arkasında duran ABD ve Avrupa ülkelerini daha bir cesaretlendiriyor.  Son bir haftadır siyonist çete rejiminin yönünü çevirdiği Lübnan ve Suriye’ye yönelik saldırıları bu cüretkarlığı ortaya koyuyor.

Bu kötülük hareketinin amacının sadece Filistin toprakları olmadığını, hayalinin vaat edilmiş topraklar olduğunu uzunca bir süredir bölge ülkeleri üzerinde yaptıkları kaos çalışmaları neticesinde yürütüldüğünü biliyoruz.

Tüm bölge ülkeleri ve halkları, Tunus’la başlayan Arap baharı rüzgarının ızdıraplı soğuk ve sıcak esintileriyle uğraşırken siyonist emperyalistler gelecek savaşta tutacakları mevzileri ve bu mevzileri koruyacak aparatlarını hazırlıyordu aslında.

Mısır’da devrime darbe yaparak geleceğin siyonist hayalli devletine engel olabilecek ihvan hükümetini devirerek koltuğa kendi aparatlarını oturttular.

İran’dan atılan İHA ve füzeleri israilden önce düşürecek şekilde kendilerine sadakatinden emin oldukları Ürdün yönetimini koruyup kollamaya devam ediyorlar.

Çevre Arap devletlerini, halklarının siyonist vahşiliği protesto etmesini yasaklayacak kadar yönetimlerini siyonizmin kötülüklerine bulaştırarak kendilerine bağımlı hale getirdiler.

Suriye’nin kuzeyinde Pkk/PYD’ye askeri teçhizat ve lojistik destek sağlayarak ileride teslim alacakları emanet bir devletçik kurdular.

2001’de Irak’ın işgalinin ana sebeplerinden biri de yine siyonist teröristlerin “Nil’den Fırat’a, büyük İsrail devleti” hayalinin uygulanabilir bir hale geleceği vakte kadar kaos halinin devam ettirilmesi politikasıydı.

6-8 Ekim(2014) olaylarında PKK marifetiyle kalkışma provasında bulundukları kaos planı ABD’ye aitti.

15 Temmuz’da(2016) FETÖ eliyle başarısız darbe girişiminin mimarı yine ABD’ydi.

 

HAMAS için “Terör örgütü” diyen ‘Eski Türkiye’ beslemelerinin veya “Bize ne Filistin’den” diyecek kadar vicdandan yoksun aparatların siyonist plan çerçevesinde hareket ettirildikleri ise malumun ilanı..

Tüm bu gelişmeler, “Nil’den Fırat’a, büyük israil devleti” hayalini gerçekleştirmek isteyen siyonistlerin emperyal gücü de kullanarak bölge yönetimlerini tehditlerle baskıladığını gösteriyor. Ayrıca toplumları birbirleriyle çatıştıracak kaos senaryoları işleterek süreci yürüttüklerini açık seçik ortaya koyuyor.

Böyle bir vahim tablo karşısında hâlâ “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla hareket etmekle siyonist teröristlerin hedefinden çıkmış olunacağını ummak siyasi bir basiretsizlik olur. Dün Gazze, bugün Lübnan Suriye, yarınki hedefin ise Türkiye olmayacağını kim garanti edebilir ki?

Oysa siyonist çete rejimi Gazze’de yaptığı insanlık dışı saldırılarla geri dönülemez bir yok oluş sürecini başlatmakla birlikte Gazze direnişimizin siyonist rejimi zelil, küresel güçleri aciz bırakabildiği bir zeminde çok daha fazlasını yapabilecek durumda olan İslam ülkeleri daha neyi bekliyor?