Agnostizm’de de umduğumu bulamadım dedi kendi kendine, belki bir şeyler öğrenirim diye araştırdım; fakat bu da ateizm gibi boş çıktı.

Hatta agnostikler kendini ateist olarak tanımlamasa da ateizmin değişik bir varyantı olduğu o kadar açık ki…

Düşünsenize adamlar ‘biz tanrının var olup olmadığını bilmiyoruz, dolayısıyla ne inkâr eder ne de kabul ederiz’ diyorlar. Oysa bütün konuşmalarına bakın, sanki tek bir görevleri varmış gibi tanrının olmadığına insanları ikna etmeye çalışıyorlar. Bir kere olsun şu delil tanrının var olduğunu gösteriyor lafını duyamazsınız.

Tıpkı covid-19 gibi belli zamanlarda mutasyona uğrayan ve her yeni varyantta daha ölümcül olan virüsler gibi ateizm, teist toplumlarda toptan inkârın kabul görmeyeceğini anlamış, bir müddet sonra mutasyona uğrayıp agnostizm adını almış; ancak bu da tutmayınca en ölümcül varyant olan deizme evirilmiş olmalı diye düşündü…

Peki, deizm neden diğer ikisinden daha tehlikeli diye düşünmeye başladı.

Sanırım deizmin tehlikesi Allah’ı inkâr etmiyor olmasıdır.

Belki de şöyle düşünmüşlerdi: İslam inancında Allah’ın varlığını kabul etmek, Müslüman adıyla anılmak ve ebedi ateşten kurtulmak için yeterli bir sebep olarak görülüyor.

Şu halde biz de yeni varyantımızda, peygamber ve Kur’an’ı aradan çıkaralım sadece Allah’ı kabul edelim; lakin Allah’ın yaratma dışında hiçbir vasfının olmadığını dolayısıyla yeryüzüne müdahale etmeyen bir tanrı tasavvuru yaratalım ki, kişi hem dinden çıkmadığı düşüncesine kapılsın hem de işlemek istediği günahları kendini hiçbir baskı altında kalmadan işleyebilsin…

Öyle ya dinin bütün emirleri peygamber aracılığıyla gönderilmiş ve kitapta toplanmıştı. Bunların inkârı ahlaki, örfi, ailevi ve toplumsal değerlerin yok sayılması anlamına geliyordu.

Burada bir çelişki var diye düşündü.

İnsanlık, Allah’ı ilk kez Hz. Âdem vasıtasıyla tanımıştı ve Hz. Âdem ilk insan ve ilk peygamberdi, yani bir peygamberin, vardır dediği Allah’ı kabul ediyorsun; ama peygamberin kendisini inkâr ediyorsun, bir peygamberi inkâr etmek onun öğretilerini de inkâr etmekle aynı anlama gelmiyor mu diye sordu kendine?

Dolayısıyla peygamberin inkârı Allah’ı inkâr etmekle bir değil midir? Ve bu durum akıl tutulmasından başka ne olabilir!

Sanırım bu çelişkiyi örtbas etmek için şu sloganı kullanıyorlardı: ‘eğitim seviyesi yükseldikçe insanlar dinden uzaklaşıp deist veya benzeri inanışlara yöneliyormuş’ sanki zeki insanlar deizme, cahil insanlar da İslam’a inanıyormuş gibi bir hava estiriyorlardı…

Bu çok saçma dedi kendi kendine…

Oysa hepimiz biliyoruz ki, bir kısım insanların, aile ve toplum baskısından, arzularını tatmin edecek uygun ortam bulamadığından, heva ve heveslerini kendi hayallerinde yaşamak zorunda olduklarını…

Okul kazanmak veya herhangi bir nedenle başka bir vilayete taşınan, bu suretle aile ve toplum baskısından kurtulan bu tipler, heva heves ve arzularını tatmin edeceği uygun bir ortam buldukları takdirde, bu yaptıklarına meşrutiyet kazandırmak için farklı fikir ve ideolojilere yönelebiliyorlar.

Ne diyordu Norveçli filozof Lars Svendsen: “…Hepimizin faşist ve katil olmamasının tek nedeni, şükür ki, hiçbir zaman koşulların uygun olmayışıdır...”

 Görüldüğü gibi ateist, agnostik veya deist olmak için çok zeki olmaya gerek yoktu. Arzularını icra edeceği uygun bir ortam; ateist, agnostik veya deist olmaya yeter de artar bile diye mırıldandı.

Bir konu hala netlik kazanabilmiş değildi, kafasının içinde deli sorular vardı…