Sakla zamanı gelir samanı. Yanlış oldu değil mi, zamanla saman birbirine karıştı. İyi de bu ülkede nice yanlış ezber var. İki harf değişmiş çok mu?

15 Temmuz’da Sayın Erdoğan’ın halkı meydanlara çağırması elbette ki etkiliydi, önemliydi. Ancak halk henüz ortada öyle bir çağrı yokken darbe olduğunu anlar anlamaz zaten meydanlardaydı. Kaldı ki, o vakit kitleler Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla evinden çıkmışsa bile gaye, şahsiliğin çok ötesindeydi.

Sokak eylemleri adı üstünde sivil tepkilerdir. Eğer sadece tepeden inme bir komutla yapılırsa resmileşir, sivilliğine gölge düşer ve ruhsuz doğduğu için istenen netice alınmaz. Grev benzeri sendikalı eylemler sivil sayılsa da yine sonucu, katılımcıların gönüllü öfkesi belirler.

Soros’un para ve profesyonel düzeneği ile abartılı şov kısmını istisna ederek söylersek, 12 yıl önceki Gezi olaylarını da halk satın almadığı için tüccarlarının elinde kalmıştır.

Maalesef, bu ülkede “yakın tarih” diye bir ders okutulmadığı için 35-40 yaşına kadar gençler dünle bugünü kıyaslama imkanından yoksunlar.

Doksanlı yılların korkunç ekonomik buhranları üstüne 2001 yılında gelen yıkımda millet neredeyse Afrika’nın fakir ülkesine dönmüştü. Bankaların için boşaltılıyor. Milyarlar birilerinin kasasına gidiyor. Piyasada dolaşan bir nakit yok. Gelir seçenekleri son derece sınırlı. Bunun üstüne yüzde 90’a varan faizler, bir gecede dövizin üç kat artması, işçi memur maaşlarının bile ödenemediği ve vereceği kredi uğruna IMF’nin yoğun kemer sıkma politikasına harfiyyen uyulduğu bir ortamda halkın alım gücü sıfırlandığı için üretim de alışveriş de bitmiş işsizlik tavan yapmıştı.

Kameralar önünde dönemin Başbakanı Ecevit’e yazar kasa atılmasıyla beraber neredeyse tüm şehirlerde esnaf, yüzbinlere varan kalabalıklarla protestolar düzenledi. Sadece Çankırı’da şehrin onda biri meydanlardaydı. Bu yürüyüşleri hiçbir parti organize etmedi. Tamamen krizden bunalanların doğal refleksi şeklinde gelişen bu devasa gösteriler, yeni bir dönemin kapısını araladı.

Şimdi birileri sizin verginizi, çoluk çocuğunuzun hakkını cebine indirmiş, bunu kendileri itiraf etmişler, hatta yine kendi içlerinden birileri bunu şikâyet etmişler. Doğal olarak bir yargı süreci başlamış. Siz, yukardan gelen talimatla hemen bunu siyasi bir operasyon, hatta darbe diye niteleyip yine parti talebiyle sokağa çıkmışsınız. Şu kadar yolsuzluk yapılmış dendiğinde bunu duymamak için küfür ve hakaretli slogan atmayı da “demokratik hak” diye kabullenmişsiniz.

İyi de sormazlar mı adama; İstanbul’da son beş yılda içme suyuna yüzde binlere varan zamlar yapılırken neredeydi bu demokratik duyarlılığınız? Kardan kapanan yollarda evinize gidemediğiniz akşam, İngiliz dostlarıyla balık keyfi yapanlara karşı neredeydi o hassasiyetiniz? Seçimden önceki vaadlerinin neredeyse hiçbirini hatırlamayanlara da bunu hatırlatmak için yürümeyi denediniz mi mesela?

Tamam tarafgirlik taassubuyla kendinden olana sahip çıkmak belki anlaşılır bir tutum. Yalnız iç denetiminiz sağlıklı işlemediğinde dışa vuran öfkenizle korumaya çalıştığınız kişileri daha fazla ifşa edersiniz.

Üstelik sizi engellemeye çalıştığını düşündüğünüz iktidarın kusurlarını sayıp dökerek, “siz de aynısınız” demek daha kötü çünkü bunda alenen kendi suçunu ve suçlusunu meşrulaştırma var.

Madem, tabanınızı istediğiniz gibi boykota ve protestoya yönlendiriyorsunuz o halde öyle bir iki defalığına “dostlar alışverişte görsün” hafifliğiyle değil Gazze için de ciddi ciddi harekete geçirseydiniz ya.

Hem stratejisi olmayan, sokağa çıkmasa bile sokak ağzıyla siyaset yapan zayıf liderliğinize kzıgınlığımız nerede?

Turpun büyüğü, pancarın irisi midir nedir sanatçı tayfası ürkmüş, pusuda izliyorlar, sermaye baronları kenarda çaktırmıyorlar eh batılı yoldaşlar da bu aralar Ukrayna ve Trump’la meşguller de halkı inandıracak savunmalarınız nerede?

Traktör vaad ettiğinizde size kananlar belki yine dinlerler kim bilir?

Velhasıl ana muhalefet, yerel seçimlerde yakaladığı motivasyonun hepsini anlaşılan sahte rakıya yatırmış.