Hiç kuşkusuz Kur’an’a yönelik bu saldırı furyası bir
kişinin, grubun, hatta devletin inisiyatif alarak giriştiği bir durum değildir.
Bu topyekûn Batı dünyasının, çağdaş Haçlıların, Amerika ve İsrail öncülüğünde
İslam dünyasına, İslam ümmetine karşı başlattığı yeni bir saldırı dalgası, yeni
bir savaştır. Batının bu saldırılar karşısındaki derin sessizliği, Avrupa
Birliğinin kendi üyeleri olan İsveç ve Danimarka hükümetlerinin bu alçakça
saldırılarını ifade özgürlüğü adına sahiplenmesi, Yahudi lobilerinin
kontrolündeki medyanın Kur’an yakma olaylarını masumane, ferdi olaylar olarak
lanse etmesi ve bu saldırıların diğer Batı ülkelerine sıçrama ihtimalinin
güçlenmesi, söylediklerimizi doğrulayan delillerden sadece birkaç tanesidir.
Peki Batı Kur’an’a neden savaş açtı? Dini hassasiyeti olmayan en sıradan ferdinin
bile Kur’an’a hakarete tahammül edemeyeceğini bildiği halde, Batı neden tüm
İslam ümmetini karşısına almayı, tüm dünya Müslümanlarını rencide edip
aşağılamayı göze alıyor? İslami yaşantıdan uzak geniş halk kitlelerinin
damarına basmaya cesaret edebiliyor…
Batı buna mecbur kaldı… Dünyayı etkisi altına alan ve
gittikçe yayılan İslam dalgasını, Kur’an dalgasını bir türlü durduramadı.
Sayısız proje ve saldırı girişimiyle, korkunç algılarla, terörize ettiği veya
şeytanlaştırmaya çalıştığı İslami hareket ve cemaatleri mahkûm etme yoluyla,
bizzat kendisinin finanse edip örgütlediği bazı sözde İslami gruplara
yaptırdığı çirkin eylemleri kullanarak ve daha birçok şeytani yolla İslamlaşma
sürecini durdurmaya çalıştı ama başaramadı. Son çare olarak eteğindeki tüm
taşları orta yere döktü, yüzündeki maskeyi çıkardı ve tüm gücüyle Kur’an’a
savaş açtı. İslam’a karşı yeni bir Haçlı seferi başlattı.
Peki Batı neden Kur’an’dan bu kadar korkuyor? Kur’an’ın
dünya halklarıyla buluşmasından, insanların Kur’an’a yönelmesinden ötürü içine
düştüğü bu paniğin sebebi ne?
Yukarıdaki sorunun cevabı Kur’an’ın sunduğu mesajlarda
gizli. Kur’an’ın insanları davet ettiği değer, öğreti ve ilkelerin içeriğinde
saklı…
Kur’an, kendisine inananlardan, kendi bağlılarından özgür
insanlar olmalarını istiyor. Yeryüzünde adaleti ikame etmelerini, zulüm ve
sömürüye boyun eğmemelerini, ahlaklı olmalarını istiyor. Bilinç ve bilgi sahibi
olmalarını, her alanda ve anlamda kalkınmalarını istiyor. Kâmil ahlaka sahip,
tefrika ve dağınıklıktan uzak, birlikte hareket eden bir vahdet toplumu
olmalarını istiyor. Bilinç ve canlılığa sahip, uyanık nesiller yetiştirmelerini
emrediyor…
Böyle bir toplum, böyle nesiller Batı için ölümdür. Batı
bilgi ve bilinç sahibi, ahlaki erdemlerle donanmış, bilimsel kalkınmayı şiar
edinmiş, tefrikadan uzak, özgürlük ve adalete düşkün, nefislerinin ve
şehvetlerinin esiri olmayan halkları rahatça sömürebilir mi? Ülkelerini
ellerini kollarını sallayarak işgal edip onları köleleştirebilir mi? Onların
sahip oldukları zenginlikleri talan edip, kan ve terleri üzerinden refaha
kavuşma arzularını gerçekleştirebilir mi?
Batının derdi bu işte! Panikleyip Kur’an’a savaş açmalarının
nedeni bu?
Bu hayasız akına karşı biz Ku’an’a inanan Müslümanlar
olarak, Kur’an’ı canlarından aziz bilen halklar olarak yüce kitabımıza dört
elle sarılmalı, O’na daha çok vakit ayırmalı, O’nun dirilten mesajını öğrenmek
ve yaşamak için gayret göstermeliyiz. Ve Kur’an düşmanlarına biz de
düşmanlığımızı en güçlü şekilde ilan etmeliyiz. Onların kültürüne, sanatına,
edebiyatına, yaşam tarzlarına savaş açmalı, onları her şeyleriyle içimizden
söküp atmalıyız.