Batı edebiyatının, sanatının roman, öykü ve şiir alanında
sembol haline gelmiş isimleri, yazar ve edebiyatçıları neden hep intihar eder?
Neden birçoğunun sonu hep acıklı biter?
Batı edebiyatının yıldız isimlerine baktığımızda karşımıza
çoğu defa karamsar, ümitsiz, yaşama sevincini kaybetmiş, bunalımlı,
toplumlarıyla kavgalı, iman ve inancını yitirmiş, boşlukta yüzen, amaçsız,
idealsiz hayatlarla karşılaşırız. Bu meşhur insanlardan bazıları çareyi hayatlarına
son vermekte, intiharda bulmuşlardır. Diğer bazıları evlerinden, ailelerinden,
toplumlarından kaçıp ücra tren istasyonlarında ya da tımarhanelerde yalnızlık
içinde, yarı delirmiş bir vaziyette hayata gözlerini yummuşlardır.
İnsanlığa büyük aydınlar, erişilmez yıldızlar, örnek
şahsiyetler diye sunulan bu yazarların küçümsenmeyecek kadarı ise mutluluğu
kumarda, içkide, zinada, çılgın eğlencelerde aramış, hayatlarının sonuna kadar
iğrençlikler içinde debelenip durmuşlardır.
Ve hiç kuşkusuz bu edebiyatçıların hemen hepsi
toplumlarıyla, yönetici sınıfla kavgalı olmuşlar, halklarını, ülkelerini
anlatıp tasvir ederken çoğu defa dışarıda duran bir yabancı kayıtsızlığına
bürünmüşlerdir.
Batı aşığı yöneticilerimiz, Batı karşısında aşağılık
kompleksine kapılmaktan kurtulamayan sözde aydınlarımız tarafından gece gündüz
pohpohlanan, eserleri okullara tavsiye edilen, ders kitaplarında reklamları
yapılan, devletin bakanlıkları, kurumları tarafından on binler halinde
kitapları basılıp taze dimağlara okutulan bu meşhur ediplerden Dostoyevski
hayatının sonuna kadar bir kumarbaz olarak kalmış, kumar ve içkiden yakasını
bir türlü kurtaramamıştır. Kumar müptelası yüzünden başkalarına hep borçlu
kalmış, sürekli borçlularından kaçmak zorunda kalmış, bu yüzden sefil bir hayat
yaşamıştır.
Diğer birçok meşhur Batılı kalemin de Dostoyevski’den aşağı
kalır yanı yoktur. Mesela Tolstoy… Birçok yönünü takdir ettiğim Tolstoy bile
ömrü boyunca hep karamsar, mutsuz, huzursuz bir hayat yaşamış, yaşlı ve hasta
bir halde, gizlice evinden kaçarken, Rusya’nın ücra bir tren istasyonunda
hayata gözlerini yummuştur. Öykü sanatının babalarından biri sayılan büyük
Fransız edebiyatçı Maupassant bir tımarhanede, yarı çıldırmış olarak
dünyamızdan ayrılmıştır.
Batının meşhur kalemlerinden birçoğu da intihar etmiştir.
Hepsini de yakından tanıdığımız, çoğumuzun kütüphanelerinde eserleri bulunan,
devletin ısrarlara tavsiye edip gençliğe okutmaya çalıştığı Jack London, Stefan
Zweig, Ernest Hemingway, Gogol, Albert Camus ve daha birçoğu… Bunlar derin
bunalımlara düşmüş, yaşam sevinçlerini yitirmiş, hayatı anlamsız bulmuş ve
kendi elleriyle bu dünyadaki varlıklarına son vermişlerdir. Bu yazarlar intihar
ederlerken şöhretlerinin zirvesindeydiler. Milyonlarca hayranları vardı.
Batının bu büyük kalemleri neden intihar etmişler,
delirmişler, sevdiklerinden kaçmışlar, mutsuzluk girdabında kaybolup çareyi
inançsızlıkta, hiçlikte, kumar ve içkide, çılgın eğlencelerde bulmuşlardır.
Neden kendilerini unutma, beyinlerini basit dünyevi zevklerle meşgul etme
ihtiyacı hissetmişlerdir?
Çünkü bu yazarlar, aydınlar toplumlarının, milletlerinin,
devletlerinin içine düştükleri korkunç bozulmanın, yozlaşmanın ve ahlaki,
siyasi, toplumsal çirkinliğin farkındaydılar. Halklarının din diye
bağlandıkları hurafe yığınına karşı içleri kin ve tiksintiyle doluydu. Ki bunu
eserlerinde, roman ve öykü kitaplarında ballandıra ballandıra anlatmışlardır.
Evet, sadece anlatmışlardır. Toplumlarına hâkim olan korkunç çirkefliği
edebiyat dilini kullanarak, güçlü, canlı, gerçekçi tablolarla gözler önüne
sermişlerdir.
Ama bu bozulma ve yozlaşma karşısında, inançsal, ahlaki,
siyasi anlamda halklarının içine düştüğü karanlık karşısında çaresiz kalmışlar,
hiçbir çözüm üretme becerisi gösterememişlerdir. Sığındıkları, geliştirdikleri,
kurtarıcı diye sarıldıkları izimler, ideolojiler ise çürümeyi daha da artırmış,
katmerleştirmiştir.
Bütün bunları gören, hisseden, kötü gidişatı durduramayan
bu aydınlar, korkunç gerçek karşısında acze düşerek çareyi intiharda,
delirmede, zevk ve sefa bataklığında kendilerini unutmada, kumar ve içkiye
teslim olmada bulmuşlardır.
Kısacası bu zavallıların hayrı ne kendilerine ne de
toplumlarına dokunmuş, yazıp çizdikleriyle toplumlarındaki yozlaşmayı daha da
artırmışlardır.
Kendilerine, halklarına hayrı dokunmayan bu zavallıların elbette bize de hayrı dokunmayacaktır.