Onun
çocuk yaşına rağmen başörtüsü uğruna verdiği mücadeleyi çok iyi bilmeme rağmen,
yaşadıklarını kaleme aldığı bazı satırları benle paylaşmıştı. Mücadele verdiği
yıllara gittim. Çocukken mücadelesini hayranlıkla temaşa ettiğim anlar, bir
şerit gibi gözümün önünden geçti. Duygulanmamak elde değil…
Kendisinden
izin alarak bir dönemin yaşanmışlıkları ve o yaşanmışlıklar içerisinde inanç
uğruna verilen mücadeleyi hatırlatmak babında burada paylaşmak istedim. Evet
buyurun hep beraber kulak verelim!
“28
Şubat sürecinde yaşadığım sıkıntılara değinmeden önce, ortaokulu düz bir okulda
okuduğumu belirtmek istiyorum. Daha ortaokul 1. Sınıftayken ailemin;" Sen
daha küçüksün, daha sonra kapanırsın" söylemlerine aldırış etmeden örtünme
kararı aldım.
Okul
idaresi başörtülü okula gelmemden çok rahatsız oldular. Başörtümün okul kıyafet
yönetmenliğine uymadığını, söyleyerek disiplin cezaları ile yıldırmaya ve
psikolojik baskı kurmaya başladılar. Aynı zamanda ailemi de sürekli okula çağırarak
çok yönlü bir baskı ile yıldırmaya çalıştılar. Bu da yetmezmiş gibi kimi
öğretmenlerin de hakaretvari saldırılarına maruz kalıyordum. İmam Hatip'te
olmamama rağmen üzerimde kurulan bu baskıyı o küçücük yaşımla göğüslemeye
çalışıyordum. Ve Allah'a hamd olsun ki; hiçbir şekilde geri adım da
atmadım.
1997'de
28 Şubat Post Modern darbesiyle bir taraftan İmam Hatiplerin ortaokul kısımları
kapatılıp, diğer taraftan düz ortaokullarından İmam Hatip Liselerine geçiş
hakkı tanındı. Ben de bu fırsatı ganimet bilerek İmam Hatip Lisesi'ne geçme
kararı aldım. İnancına bağlı bir öğretmenimiz bu kararımı duyunca, İmam Hatip
Okuluna geçmemi istememişti. Çünkü o, İmam Hatiplerde başörtülü kızların çok
olduğunu, en azından benim gibi öğrencilerin düz liselere kayıt yaptırarak
orada okuyan kızlara rol model olmamızı ve bu şekilde İslam'a daha çok hizmet
edeceğimizi, dile getiriyordu. Yalnız her şeye rağmen en azından İmam Hatip'te
inancıma göre eğitim sürecimi tamamlamaya karar verdim. Girdiğim mülakatları da
geçerek bir İmam Hatipli olmaya hak kazandım...
Bu
zulüm bitti bitecek derken baskı ve eziyetlerle dolu bir süreci kapatıp, daha
ağır baskıların olduğu yeni bir dönemin içinde kendimi buldum!
Lise
1. Sınıftayken Milli Güvenlik dersi olmadığı için, üst sınıflar kadar
imtihanımız ağır geçmiyordu. Bu derslere rütbeli askerler girdiği için, başörtü
zulmünün haddi hesabı yoktu. Kimi peruk takarak derste kalmayı başarsa da kimi
de derslerden atılmak ve disiplin cezası almak zorunda kalıyordu. Gerçi
kalanlar da sözlü hakaretlerle ayrı bir imtihan veriyordu. Hepimiz bir üst
sınıfa geçmenin endişesini yaşıyorduk! 1. Sınıfı bitirdikten sonra bizler de
aynı imtihana maruz kaldık. Öyle hakaretlere kalıyorduk ki; bazen bu bizi daha
çok inancımıza bağlıyordu. Hiç unutmam bir Milli Güvenlik dersinde, derse giren
rütbeli;" Sizin burada ne işiniz var. Gidin evinizde oturun, akşama kadar
Allah Allah deyin. Siz beyinsiz, gerici ve yobazsınız..." diyerek
hakaretler savuruyordu. Ben de hakaretlere dayanamayarak çantamdan İhsan
Süreyya Sırma'nın 'Nasıl Sömürüldük' kitabını çıkararak okumaya başladım. Bunun
üzerine dersi veren rütbeli küplere bindi. Elimdeki kitabı alarak, beni
disipline vereceğini ve okuldan attıracağını söyleyerek beni tehdit etmişti. Bu
olay okulda günlerce yankılanmıştı. Öyle ki bu olayın bir provokasyon olduğunu
düşünenler bile olmuştu. Tabi beni tanıyan öğretmen ve arkadaşlarım niyetimi
çok iyi biliyorlardı...
Liseyi
bitirince de bu zulüm bir türlü bitmedi. Başarılıydım, girdiğim denemelerde
alanımla ilgili kısımlarda neredeyse yanlışım çıkmıyordu. Yalnız buna
rağmen Üniversite Sınavı’na başörtülü girdiğim için görevli gözetmen
tarafından uyarılara maruz kaldım. Uyarılara aldırış etmeden soruları çözmeye
devam ettim. Görevli ise; ”Başörtünü açmazsan sınavın geçersiz sayılacak
emeklerine yazık olacak!” diyordu. Ben ise açmamakta direttim ve çözmeye devam
edip, çıktım. O yıl girdiğim sınav bana o kadar kolay gelmesine rağmen.
Maalesef ki sınavım iptal edilmişti.
Fakir
ve kalabalık bir ailenin çocuğuydum. Babam sırf yol parasını ödememek ve ay
başını getirebilmek için km’lerce yolu yürüyerek gider gelirdi. Ama buna rağmen
canını dişine takmış bizi dershanelere göndermişti. Tüm emekler, masraflar ve
nice eziyetlerle geçen eğitim ve öğretim yıllarım… Bu zulme boyun eğmemek ve
başörtü mücadelemden ödün vermemek adına hepsini elimin tersiyle itip, eğitim
hayatıma ve hayallerime noktayı koydum!
28
Şubat Zulmünü iliklerine kadar yaşayan bir çocuk ve bir genç Müslüman olarak, o
günleri şuan kaleme alırken bile o acıları tekrardan yaşamış gibi oluyor, içim
acıyor...
Rabbim
bu necip millete tekrardan o günleri yaşatmasın.”
Şimdilerde
ise öğrencilerini İmam Hatiplere göndermeyen, bu da yetmezmiş gibi bu fırsatı
değerlendirmek yerine ‘İmam Hatipler fazla, kapatılmalı’ diyen, hatta ‘İmam
Hatiplere öğrenci göndermeyin, sapık yetiştiriyor’ diyen Müslümanlar türedi.
Yanlış anlaşılmasın, bu cümleler Erol Mütercimler’e ait değil. Onun kullandığı
cümleler bu Müslümanlardan alıntılanmış cümlelerdir.
El
insaf, el insaf, el insaf…