Ateşkes konusunda olumlu gelişmeler
giderek daha fazla ciddiyet kazandı. Detaylar bugünlerde büyük ölçüde
netleşecektir.
Bu defa ki ateşkesin önceki gibi geçici
olmayacağı, işgal rejiminin hile ve ihanetlerine karşı güvence içereceği
açıktır.
İşgal rejiminin bu ateşkese olan
ihtiyacı, Hamas’ın ihtiyacından kat kat fazla.
Bunun en önemli sebebi sahadaki askeri
kayıpları değil, dünya toplumları nezdinde her zamankinden daha fazla
cezalandırılmayı hak eden gerçek suçlu olarak görülmesi ve bunun ülke
yönetimlerine yüklediği siyasi ağırlıktır.
Soykırımın perde arkasında değil bizzat
önündeki aktörü olan Amerika’nın, dört ay geçmesine rağmen;
Hamas’ın elindeki esirleri alamaması,
Tünelleri kapatamaması,
Gazze’liyi yıldıramaması,
Direniş güçlerini mağlup edememesi,
Gerek kendi kamuoyunun gerekse diğer batı
ülkelerindeki halkların tepkilerini ve dikkatlerini dağıtamaması,
Küresel bir hal alarak devasa zararlar
veren boykotu durduramaması,
Yemen’in müdahalelerini bile
önleyememesi,
İslam ülkelerinin başındaki dostlarının
işinin giderek zorlaşması, işgal rejimiyle normalleştirilen ülkelerin bu
projeyle aralarının açılmaya başlaması,
Katliam görüntülerinin ve işgalcinin
askeri perişanlığının tüm medya araçlarında yayılmasının önüne geçilememesi,
Uluslararası arenada gerek resmi
demeçlerin gerekse hukuki süreçlerin işgalci ve ortakları aleyhine çeşitlenerek
artması,
ABD ve Avrupa’nın kimi ülkelerinde
yaklaşan bazı seçimlerin bu olaydan etkilenme ihtimali,
Gazze’de yaşayan herkesin Hamas’lı ve
terörist diye nitelenmesine yeryüzünde hiç kimsenin itibar etmemesi,
Batı yönetimleri ile İslam dünyası
arasındaki kopuşun Rusya ve Çin cephesiyle alakası
ve daha bir çok neden, Amerika’nın, işgal
rejiminin bizzat kendisini rahatlatacak bir ateşkese ikna etmesini sağlaması
gerekirdi ki herhalde şu anda buna uzak değiller.
Ateşkes şöyle ya da böyle gerçekleşecek de, bu dört ayda yaşananlar, illa ki
gerek bölge yönetimlerinde gerekse batılı devletlerde bir çok şeyi
değiştirecek.
Arap ülkelerinde devlet erki ile maddi
çıkar ilişkisi olanları, meseleye inanç ve müspet milliyet penceresinden
bakanlardan hayli uzaklaştırmakla kalmayacak, işgal rejimiyle her türlü
yakınlığı ciddi biçimde zorlaştıracaktır.
İslami söyleme dayalı sivil yapılar, ümmet bilinci ile milli çıkarlar
arasındaki çizgilere odaklanacak ve kardeşliğin edebiyatından öte İslam alemi
olarak birbirini koruma ile izzet arasındaki alakaya çalışacaklar.
Alimler Birliği gibi ilmî yönü kadar
işgal rejimi karşısındaki açık tavrıyla öne çıkan kuruluşlar güvenilirlikte çok
ileri noktaya gelecekler.
Amerika’yı eylemsizliğe sevkeden
Afganistan İslam Emirliği ve Yemen gibi ülkelerin popülerliği hızlı bir şekilde
artacaktır.
Bunun yanında işgal rejiminin zulmünü
açık bir şekilde dile getiren vicdan sahipleri her alanda söz sahibi ve
taraftar toplayan kimseler haline gelecekler.
Ve daha neler neler.
İnsaniyeti Kübra, bu Miraç’tan sonra
başka bir alem olacak.
Öyle Mescid-i Aksa’lı.
Öyle müteselli.
Öyle bahara varmış.
Öyle fetih müjdesine mazhar.
Öyle galip biiznillah.