Nasıl ki 15 Temmuz Türkiye tarihine damgasını
vurmuş, belki de yüz yıllık devlet politikalarında devrim mahiyetinde değişim
ve dönüşümlere yol açmış ise, 6-8 Ekim de aynı şekilde Türkiye tarihinde bir
dönüm noktası olmuştur.
6-8 Ekim olaylarından birçok
dersler çıkarılabilir. 6-8 Ekim perspektifiyle bir çok konu aydınlığa
kavuşabilir. Ama bence bu olaylardan elde edilecek en önemli bilgi doğudaki
İslami hareketin, bu İslami hareketin motor gücü ve öncüsü konumundaki HÜDA PAR
camiasının tanınması, kimlik ve duruşunun sağlıklı bir tanıma kavuşmasıdır.
İslam tarihinde birçok özgün
İslami hareket veya cemaat bağımsız, sadece ilahi ölçüleri referans aldıkları
için anlaşılmak istenmemiş, çeşitli suçlamalara maruz kalmışlardır. Ne yazık ki
HÜDA PAR da aynı sıkıntıyı yaşıyor. Bağımsız ve özgün kalmayı tercih ettiği,
doğru bildiğini açıklamaktan çekinmediği, Müslüman halkların geleceğini ve
ümmet arası barışı her şeyden üstün tutuğu için birilerini sürekli rahatsız
etmekte veya o birileri o özgün ve ümmetçi duruşu kavramaktan aciz kalmaktadır.
HÜDA PAR camiasını ve
doğudaki bu İslami Hareketi tanıma anlamında 6-8 Ekim olayları gerçekten çok
önem arz etmektedir. 6-8 Ekim, doğudaki İslami Harekete yönelik bir imha
girişimiydi. Bu girişimin arkasındaki güçler ile 15 Temmuz'un arkasındaki
güçler aynıydı. 6-8 Ekim'in arkasında Amerika vardı. israil ve müttefikleri
vardı. Türkiye genelinde, özellikle de bölge illerinde gittikçe varlığını
hissettiren İslami canlanma, Müslümanca yaşam talepleri ve bunun öncüsü
konumundaki İslami Camia, bölge üzerinde ayrılıkçı, fitneci plan ve projeleri
olan Amerika'yı ürküttü. Çünkü bu camiayı iyi tanıyordu. Doksanlı yıllardan
beri bildiği bu camiayla taşeronları vasıtasıyla mücadele etmişti.
Doğuda güçlenen bir İslami
hareketin kendi plan ve projeleri için ne kadar tehlikeli ve öldürücü olduğunu
bilen Amerika ve israil, bu ümmetçi ve vahdetçi camiayı, Batının emperyalist
emellerinin farkında olup bu emellere çomak sokan hareketi yok etmek, imha
etmek, en azından gözden düşürüp zayıflatmak için şeytanın aklına bile
gelmeyecek tuzaklar kurdu. İstihbarat elemanlarının vasıtasıyla denetim altında
tuttuğu sözde milliyetçi örgütleri, laik çeteleri, FETÖ gibi cemaat kisveli
yapıları bu camiaya saldırttı. Bu camia İslam ve Müslümanların geleceği için bu
ülkede şimdiye kadar hiç kimsenin yaşamadığı acılar yaşadı, katliamlar gördü,
iğrenç iftiralarla karşılaştı.
Eğer bu camianın dik duruşu,
izzetli duruşu olmamış olsaydı belki de şu an Türkiye'nin güneyinde
Amerika'nın, israil'in istediği, onların güdümündeki PKK'nin arzuladığı
gelişmeler olurdu. Bu camia ne diyorsa, ne söylüyorsa ümmetin, Müslümanların,
Müslüman milletlerin selameti, vahdeti, kurtuluşu, güçlenmesi içindir. Bu
camianın derdi İslam topraklarını parçalayıp milliyetçilik, mezhepçilik, ulusçuluk
mikroplarını yaygınlaştırarak ümmeti esir alan emperyalist politikalara dur
demektir.
Bu camia kardeşi kardeşe
düşürmek isteyen, İslam topraklarında Müslüman halklara kan banyosu yaptırmak
isteyen şer güçler karşısında Müslümanların daha sabırlı, daha ferasetli, daha
akılcı politikalar geliştirmesini, emperyalistlerin elini güçlendirip
Müslümanları ayrıştıracak ırkçı söylemlerden, nefret dilinden vazgeçilmesini
istiyor. Müslümanlar arası savaşın hiçbir zaman Müslümanlara fayda
sağlamadığını, bunca felaketten sonra hala anlamak istemeyenlere anlatmaya
çalışıyor.
6-8 Ekim şehitlerini rahmetle anarken 6-8 Ekim olaylarının daha ciddi analizlere tabi tutulmasının bölgede olup bitenleri doğru okumak için şart olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum.