ABD'de 03 Kasım Salı günü 59'uncu başkanlık seçimleri
yapıldı ve Demokratik Parti'nin adayı Joe Biden ile Cumhuriyetçi Parti'nin
adayı Donald Trump’ın yarışması sonucu Biden’in ABD'nin
46. başkanı seçildiği belirtiliyor.
4 yıl önceki seçimlerde yazdığım “Bize ne ABD seçimlerinden!”
adlı yazıda Türkiye medyası ve kamuoyundaki algıyı eleştirmiştim. Salı günü
yapılan ABD seçimlerine ve Türkiye’deki yansımasına baktığımda maalesef yine
aynı tavır ve manzara ile karşı karşıyayız. Sanki seçim ABD’de değil de,
Türkiye’de yapılıyor gibi günlerdir canlı yayınlar, yorumlar, son dakika
bağlantıları yapılması utanç verici bir durumdur.
Sanki adaylardan biri Türkiye ve Müslüman dostu da, diğeri
düşmanmış gibi. Yahu arkadaş! İki aday arasında Türkiye ve Müslüman ülkeler
açısından bir fark yok. İkisi de ABD’nin ulusal politikasını uygulamakla
görevli bir memurdur. İkisi de İsrail dostu ve şimdiye kadar seçilen bütün
adaylar öncelik olarak, israil’in çıkarlarını ve güvenliğini kendilerine vazife
edindiklerini beyan ediyorlar. Durum bu kadar net iken bize ne oluyor ki, bu
kadar kendimize dert ediniyoruz. Al birini vur ötekine… İki tane İslam ve
Müslüman düşmanı emperyal zihniyetli, necis ruhlu adayın yarışmasından bize ne?
İkisi de Türkiye, İslam ve Müslüman düşmanı olan adaylar olduğu ve aynı politikayı
sürdürecekleri gün gibi açık iken bize ne oluyor da; bu seçim tiyatrosuna bu
kadar önem veriyoruz?
Dünyanın süper gücü ve jandarması olup ta, her yere sözde
“demokrasi” götürmek iddiasındaki sömürgeci ABD, inandıkları helvadan yapılmış
putları olan demokrasiye göre nedense bir seçim yapmayı bile beceremiyor. Her
seçiminde bir sorun var. Dünyaya zulüm, kan ve gözyaşından başka bir şey
vermeyen ABD ve batı dünyasının bu durumu ortadayken, içimizdeki batı hayranı
etki ajanları ve aşağılık kompleksine müptela “eziklerin” ABD’yi demokrasinin
ve dünyanın merkezi olarak göstermesini anlamak mümkün değildir. Hele bir haber
kanalı sunucusunun, “ABD seçimleri neden önemli? Çünkü ABD demek dünya
demektir” sözlerini duyunca çıldırdım. Hayır! ABD demek zulüm demek, ABD demek
kan demek, ABD demek gözyaşı demek, ABD demek darbe demek, ABD demek İslam
düşmanlığı demek, ABD demek sömürgecilik demek, ABD demek insanları kıyımdan
geçirmek demek, ABD demek insanlık neslinin düşmanlığı demek, ABD demek emperyal
ve sömürü sistemi ile dünya siyonizminin koruyucusu demektir…
Bu söz bana şu olayı hatırlattı: 2015 yılında bir FETÖ
kanalında canlı yayında programın moderatörünün ABD’den canlı bağlanan şahsa
hitaben büyük bir yalakalıkla: “…anavatandasın, dünya oradan yönetiliyor"
cümlesini kurmuş, yayında olan başkası sözde vaziyeti kurtarmak için "Dünyanın
anavatanı" demişti. Bu tavır tam bir aşağılıklaşma, köle ruhluluk ve
kişisizlikleşme anlayışının yansımasıdır.
Tabi ki ülke ve Müslümanlar olarak dünya siyasetini ve
dünyada olan bitenleri izleyeceğiz. Dost ve düşmanlarımızın ne yaptıklarını,
hamle ve stratejilerini yakından takip edip ona göre pozisyonumuzu ve
atacağımız adımları belirleyeceğiz. Yoksa o mu iyi? Bu mu iyi? gibi bir
beklenti içerisinde olmayı kabullenemeyiz. Türkiye ve İslam dünyası açısından
değişen hiçbir şey yoktur. Bizim açımızdan birbirlerinden hiçbir farkları
yoktur. Türkiye, Kudüs meselesi ve İslam alemine karşı düşmanca politikaları
zinhar değişmeyecek. Şeytandan dost olmaz. Şeytanın isminin ve libasının farklı
olması onun şeytanlığını ve düşmanlığını değiştirmiyor. Şeytan şeytandır ve
düşmanlığından vazgeçmeyecektir. Bizde şeytan ve avanesine karşı hesap gününe
dek mücadelemize her kulvar, şart ve mekanda karalılıkla devam edeceğiz. Bu da böyle
biline… Wesselam…