Milyonlarca insanın içinde çürüğü çarığı
çıkmaz mı? Elbette çıkar. Peki bu “çürük” milyonları çürük gösterir mi? Elbette
hayır. Homojen bir sosyal yapı veya katman yoktur ve sosyoloji ilmi ile
bağdaşmaz. Homojen bir aile inşa etmek bile çok zorken homojen bir topluluk
inşa edilemez, edilememiştir. Geçmişte dinden dönen, ihanet eden, savaş dönüşü
içki içen, düşmanla işbirliği yapan bile çıkmıştır. Bu, bir topluluğu topyekun
karalamaya asla hizmet etmemiştir. Kimse de bu tür kötüleri hoş görmemiştir.
Oğul, hakkında iddia dolaşan babayı kendi eliyle öldürmeyi teklif etmiştir Peygambere.
Yani her grup ve yapı içerisinde azgın, sapkın, katil, zalim, namussuz çıkar.
Peki bu durumda ne yapmalı. Bir iki çarık çürük çıkar diye savunmaya mı
geçmeli. Sizin çürüğünüz çok daha fazla deyip çürüğümüze sahip mi çıkmalı?
Yoksa o çürük ve çarığın sağlamlara da sirayet etmemesi için ayıklayıp çöplüğe
mi atmalı?
Elbette herkesten önce en net ve en sert şekilde tek tük te olsa çürüklerimizi
ayıklamalı. Çürümüşlüğü kendimize hiç ama hiç yakıştırmamalı. Pazarda satarken,
onları arada kaybolacak şekilde saklamamalı, ayıkladığımızı öyle bariz yapmalı
ki herkes bizim tezgaha koşmalı ve malımızı gönül rahatlığıyla almalı.
“Yahu sizin her tarafınız kokuyor bizde kırk yılda bir çürük çıkmış çok mu?”
dememeli. Karşı tezgahtarın Batı’nın çöplüğünden toplayıp, allayıp pulladığı
malıyla; asırlardır özenip bezediğimiz gül kokulu tezgahımızı bir mi tutacağız
Allah aşkına. Elbette hayır. Bizde çürük çıkmaz, çıkarsa ayıklanır. Bunu herkes
böyle bilmeli ki “çürük” içimize sirayet etmeye cesaret etmemeli. Varsa karşı
tezgahın çürümüşlüğüne kokuşmuşluğuna söyleyeceğimiz söz o, bir iki çürük
üzerinden pazarı vaveylaya verdikleri zamanda olmamalı. Bir ikiyi ayıkladıktan
sonra ne söylenecekse söylenmeli.
Evet propagandanın meşru gayrı-meşru, akli-gayri akli, ahlaki-gayri ahlaki,
kanuni-gayri kanuni bütün enstrümanlarını kullanıyorlar. Biz ise vücutlarının
tamamının çürümüş olmasını refere edip aklıyoruz kendimizi.
Oysa ne kadar sevinsek azdır. Daha ziyade örf ve geleneğe dayalı yapılardan
çıkıyorsa da bu istisnai kusurlar çağın çürüklerine avuç ovuşturtuyor. Tamamı
hırsız olan köyün ilk defa bir hırsızlık vakasına rastlanılan köyü ağızlarına
pelesenk yapması gibi. Olsun çürümüşlük onlara yakışıyor ama bize yakışmıyor be
kardeşim. Baksanıza onlar da yakıştırmıyorlar ki tarihte ilk olmuş gibi
heyecanlanıyorlar. Sizde içki, kumar, fuhuş, eşcinsellik, pedofili Partileri,
faiz falan dizboyu demeyin kardeşim. Evet bu onların işi ve onlara yakışıyor
zaten. Varlık sebebimiz bununla mücadele etmek için değil mi? O halde içimizde
bunlardan bir tekinde bile olsa müsamaha edebilir miyiz ki? Tersine kızılca
kıyameti koparmalıyız. Öyle bir yaygara çıkarmalıyız ki çağın çöplüğünden
beslenenlere söyleyecek tek söz bırakmamalıyız.
Elbette iftira, çarpıtma ve saptırmalara
karşı da uyanık olmalıyız. Kirli niyetleri, çirkin emelleri biliyoruz. Ama
bedenimizde barındıracağımız bir tek mikroba tahammülümüz olmamalı. Değilse
mikrop bedenin tamamına sirayet etme eğilimi gösterir.