Gazze’de
insanlık, tarihin en zor sınavını veriyor. Bunun en büyük sacayağı şüphesiz ki
Müslümanlara bakan yönüdür. Kur’an, toplumları itaat-isyan bağlamında
değerlendirirken ilkesel bakar.
Gazze
başta Müslümanlar olarak, bugün insanlığı eğiten bir mektebe dönüştü. Öncelikle
dünya insanı, nasıl bir küresel siyonizm mali sömürüsü kıskacında ezildiğini
gördü. Genelde dünya, özelde Müslümanlar üst kimlik edinme krizini fark
ettiler. İşte bugün batının özelde Müslümanlara, genelde tüm dünyaya dayattığı
“ulus” üst kimlik acısını hep beraber çekmekteyiz. Bir şeyi dayatmak ile
kabullendirmek başka şeylerdir. Bugün en acı olan, İslami kesimlerin dahi
bundan etkilenmeleridir.
Ulusal
üst kimliğin temeli siyonist zihniyete dayanır. Bu üstünlüğün doğuştan
verildiğini imandan bilirler. Kur’an, ulusa dayalı ırki temayülü, “Tebbet” ile
yok etmiştir. Bugün dünyada meydana gelen tüm krizlerin muhayyilesinde etnik
“ulus” marazı yatmaktadır. Halbuki bunun yerine, Arapçada “beynelmilel”
Osmanlıda “milletlerarası” olarak biliniyordur. Batı bunun yerine ulusu
önceleyen, “uluslararası” zehiri aramıza zerk eyledi.
Kur’an,
ırk ve ulus yerine namazı kıyamla, ahsen yaratılışı kıvamla ve toplumun
ontolojik yapısını kavimle birleştirmiştir. Kavim aidiyeti birlik değeri olan
ortak akıl ve ortak gücü temsil eder. Ulusta ise toplumsal varlığını ayrıştırma
ve üstünlük sebebi kabul eder.
Kur’an’ın
çok bahsettiği nankör toplum ben-i israil toplumudur. Gazze de bunun canlı
tefsiri oldu. Burada “Ey israil kavmi” yerine “Ey ben-i israil” denilmesinin
hikmetine dikkatinizi çekmek isterim. Yani, “Ey israil kavmi” denilseydi bu da
değer taşıyan bir aidiyet olurdu. Ama “Ey ben-i israil” demesiyle israil
(Yakup)’la olan bu ırkın sadece sülbi bağına dikkat çekilmiştir. Bu çok önemli
bir detaydır. Yoksa peygamber katledenleri Yakub’un taşıdığı değerler
sistematiği üzerinden Kur’an niçin zikretsin ki?
Ben-î
İsrail’in Kur’an’daki kaypaklığının dört ana unsurunu söyleyelim:
a)
Kelimelerin yerlerini değiştirirler (Nisa, 46)
b)
Kendi ulusal üstünlüklerini iman esası olarak kabul etmek. (Maide, 18)
c)
Vahye ve nübüvvete uymaları yerine, onları kendi emri altına almaya
çalışmaları. Peygamber dahi olsa uymayanları cezalandırmaları. (Bakara, 91)
d) Nimete
nankörlük. (Bakara, 40)
Müslümanların
bu duruma düşmemeleri için Kur’an bizi sık sık uyarıyor. Kur’an olaylara
ilkesel yaklaşır.
Bugünün
dünyası, ulusal etnik kimliğe sarılmayı bir doğal hak olarak görmeye başladı.
Buna bir kısım Müslümanlar da dahildir. Bu bağlamda batı, İslam aleminin
içindeki zenginlikleri bir çatışma ortamına sürüklemek istemektedir. Bu konuda
bir hayli mesafe de kat etmiştir. Halbuki İslam, Müslümanlarla, insanlık
ailesiyle insani üst kimlikte kardeşliği esas alır. Gazze ve Filistin direnişi
bu iki büyük kardeşliği bugün itibariyle ihya eden bir mektep oldu.
Gazze, terör çetesinin kartondan bir çakal olduğunu gösterdi. Müslümanların dünya çapında düşürülen ahlaki imajını ihya etti. İslami savaşın hukuk ve ahlakını gösterdi. Müslümanlara bir direniş ruhunu aşıladı ve iman ile umudun ayrılmayan bir bütün olduğunu öğretti. Kişi, taşıdığı umut kadar iman sahibidir. İslam medeniyet tasavvurunu yeniden inşa etti. Kalpteki taslihiyetin silah gücüne teslim olmadığını gösterdi. Gazze, Bedir ve Ahzab savaşlarının ruhunu günümüze taşıması bakımından büyük bir mektep oldu.