Bazen üzerimize düşen bütün
işleri yaparız. Yerine getirilmesi gereken her şeyi yerine getiririz. Her türlü
çabayı harcar ve en üst düzeyde enerji harcarız. Fakat istediğimiz neticeyi
elde edemeyiz.
Hasta olan hastamızı doktora götürür,
her türlü tahlil, tetkik ve filmlerini çekeriz. İlaçlarını alır, ilaçların
zamanında ve gerekli dozda kullanımlarına dikkat ederiz ama şifayı bulmayız.
Çalıştığımız KPSS ve benzeri
sınavlar için her türlü soru kitapçığı ve kitabı alır, gerektiğinde
imkânsızlıklar içerisinde de olsa dershaneye gider, plan, program ve disiplin
içerisinde en iyi şekilde çalışırız. Sınavın kimi aşamalarında başarıyı elde
etsek de bir noktada kalır ve ondan ileriye gitmeyiz.
Özveri ile ilgilendiğimiz bir
veya birkaç gencin, Rablerini, peygamberlerini, din ve diyanetlerini tanıyıp
hidayeti bulması ve doğru yola girmesi için bütün gayretleri gösterdiğimiz
halde bir türlü bir arpa boyu yol almayız.
Dünyalık geçimimiz için gecemizi
gündüzümüze katar, bazen bir evde üç kişi çalışır ama bir türlü geçim derdinden
kurtulmayız.
Bu ve bunlar gibi nice iş ve
meselede tüm emekleri sarf ettiğimiz halde muvaffak olmayız. İşimiz zorlaşır,
içinden çıkılmaz bir hal alır çıkış kapısı bulmayız. Çünkü eksik bıraktığımız
bir şey vardır. Bize görünen veya maddi olanaklarla elde etmeye çalıştığımız
şeyde unuttuğumuz manevi etken vardır ki o da tevekküldür.
Tevekkül, sözlükte “Allah’a
güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türemiştir.
Tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini
havale etme, ona güvenme” manasına gelir. Birine güvenip dayanan
kimseye mütevekkil, güvenilene vekîl denir. “Bir kimsenin
kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece
O’na güvenmesi” tevekküldür.
“Allah’a güvenen, işini ona
havale eden kişiye vekil olarak Allah yeter”. Allah’ın işini üzerine aldığı
kişinin işi yarıda kalmaz. Başladığı iş kendisi için hayırlısı ise sonuçsuz
kalmaz. Çünkü Şafi olan O, Hadi olan O, Rezzak olan O ve Fettah olan yine
O’dur.
Çoğu kişinin yanıldığı şey
sebeplere sarılmasıdır. Bazen sebepler eksiktir. Tüm sebepler bir araya
getirilmemiştir. Ama çoğu zaman kişinin sebepleri bir araya getirdiğinde olması
gereken işinin gerçekleşeceği yanılgısına düşmesidir. Tüm sebepler birleşse de
tevekkül eksik oldu mu olması gerekeni hiç kimse gerçekleştiremez.
Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah, aç
karına sabahlayıp akşama tok ulaşan kuşları doyurduğu gibi kendisine tam bir
teslimiyetle tevekkül edenlere de rızıklarını verir”. Bir iş için evinden
çıkan kimse, “Bismillah, Allah’a inandım, O’na dayandım, O’na tevekkül ettim,
güç kuvvet yalnız O’nundur” derse Allah onu en hayırlı şekilde rızıklandıracak
ve kötülüklerden koruyacaktır” buyurmaktadır.
Tevekkül ile Nemrut’un ateşi Hz.
İbrahim’e serin ve selametli olmuş. Firavundan kaçan Hz. Musa ve kavmine
denizde geçecekleri on iki yol açılmış, Hz. Muhammed (s.a.s.) ve yol arkadaşı
Hz. Ebubekir’e (r.a.) müşrikler ayağının aşağısına baksa onları görecekken
mağaranın ağzı örümcekle kaplanmış. İki kişi Allah için bir araya geldiğinde
üçüncüsü Allah olmuştur.
Hz. İbrahim’in duası ile biz de
“Allah’ım sana güvendik, sana dayandık ve dönüş sanadır” diyoruz. Her daim
tevekkül eden kullardan olma temennisi ile Allah’a emanet olun.