Tesettürün hayat sahasındaki yeri
ile ilgili geçmişte yaşanmış tecrübeler ve günümüzde yaşanan güncel gelişmelere
bakıldığında, hali hazırda yaşadığımız zaman diliminde tesettür konusunda bariz
bir kafa karışıklığı, fikir karışıklığı, anlam karışıklığı, tanım karışıklığı
ve konum karışıklığı olduğu aşikâr.
Tüm bu karmaşalardan mütevellit,
tesettür kavramı da göreceli kavramlar arasına zorla sığdırılmış/
sıkıştırılmış durumda. Elbette sadece sığdırılan ve sıkıştırılan tesettür
kavramı değil. Tesettürü sadece bedeni üzerinde taşıyan tesettürlü kadın
da belli kalıplar, algılar ve yargılar arasında sıkışıp kalmış vaziyette.
Tesettürü ruhuna da giydirenler müstesna!
Bir yanda tesettürde son moda
trendler, bir yanda popüler kültüre ayak uydurmak için verilmesi gereken (!)
hazır paket tavizler. Ve tüm bunlar arasında sıkışıp kalmış, tesettüre dair
teslimiyeti ve samimiyeti arafta kalmış bedeni tesettürlü, ruhu tesettürden her
gün biraz daha uzaklaşan, acilen anlam dünyalarına tesettüre dair, vahiy
merkezli format atması gerekenler..
Tesettür konusunda tarihten
günümüze kadar bir anlam yolculuğuna çıktığımızda, bir çok insanın düştüğü,
kendini çağlar boyu tekrarlayan bir hatayı görmemek mümkün değil.
Tesettürün sadece bedeni örten
bir dış kıyafet olduğu fikri ve bunun yüz yıllarca pratik hayattaki
karşılığının bu minvalde şekilci bir anlayışa dönüşmesi. Elbette tesettür
bedeni örter, korur, sakınır...
Ama ruhun da bir tesettürü vardır
ve o da takvadır. Ruhunu takva ile setredemeyen kimsenin, şuursuzca sadece
bedenini setretmesi bir zaman sonra o kişiye elbette ağır gelecektir. Bir
bedenden ruh uzaklaşınca, beden nasıl ki bir cesede dönüşüyor ve ağırlaşıyorsa,
takvadan soyutlanan bir kişinin tesettür ruhu da kaybolacak ve tesettür sadece
bedeni üzerinde bir cesede dönüşecektir ve onu hakkıyla taşımak ağır
gelecektir. Artık o cesedin seküler dünyanın musalla taşına bırakılması
an meselesidir..
Bu sebepledir zikre-Kur’an’a tabi
olan ve görmediği halde Rahman’a karşı haşyet duyup, gayba inananların, takva
zırhını acilen kuşanmaları kendi hayatlarında bir tesettür inkılabını
gerçekleştirmeleri onlara en yakışan olacaktır.
Bu hususta en büyük rehber de şu
ayeti celiledir:
Ey Âdem oğulları! Size mahrem
yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte
o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt
alırlar.(Araf,26)
Asla unutulmaması gereken bir
hakikattir ki; tesettür sadece bedene sarılan bir kaç metrelik
kumaş değildir!
Tesettür bir davadır!
Hiç bitmeyecek coşkun bir
sevdadır!
Uğruna bedeller ödenecek asil bir
kavgadır!
Şimdi burada Allah Resulü’nün
(s.a.v) hayatından bir dava dersini hatırlatmak gerekecek..
Müşriklerin O’na gelip, Hakk olan
davasından vazgeçmesi için yaptığı onca cazip ve can alıcı teklife rağmen ne
demişti?
“Güneşi sağ elime, ayı sol elime
verseniz, ben yine davamdan vazgeçmem!”
O halde tesettür davamız
konusunda, ahir zamanın cazip ve can alıcı akıntısına kapılmadan, şunu
diyebilelim..
“Tüm son moda tesettür
trendlerini, ucunda çok büyük dünyalıkların olduğu popüler kültüre ayak
uydurtan tavizleri ve daha nicelerini bir kefeye, takva ile korunmuş
tesettürümü bir kefeye koysanız, ben yine takvamdan, ben yine tesettür davamdan
vazgeçmem!”