İsrail terör devletinin kurulması ve topraklarının genişlemesinde önemli rol oynayan Yahudi terör örgütü Le’ahdut Ha’voda’,  Batı –Filistin sınırları içerisinde Müslümanlara ait bir devletin kurulması planına karşı çıkıyordu. İsrail terör örgütleri, geniş kapsamlı gerçekleştirilecek askeri bir taarruzun, uluslararası arenada kabul görmeyeceği inancından yola çıkarak, İsrail topraklarının genişletilmesinin ancak savunmalı taarruz mümkün olacağı tezini savunuyordu. Ben Gurion bu tezi savunan katilerden biriydi. Siyonist şebeke, bu toprakların asıl sahibinin Müslümanlar olduğunu bile bile Filistin topraklarında bombanın pimini çekmekte bir sakınca görmedi. 5 Aralık 1947 tarihinde Ben Gurion, Filistin’in üç ayrı bölgesinde Yahudiler için yerleşim alanlarını inşa etme emrini verdi. Bunun üzerine Siyonistler, Filistin’e ait köylere saldırılar başlattı. Müslümanların evlerini havaya uçurup onlarca Filistinliyi şehit etti.

  Kuruluşundan günümüze katliam ve soykırımlarına kesintisiz devam eden israil, İngilizlerin velayetinde hareket edip beş ayrı Arap askeri birliğine karşı doğrudan savaş ilan etti. Ancak bu savaş, israile BM tarafından hediye edilmiş topraklar üzerinde değil de (!), israilin daha sonrasında ilhak ettiği bölgelerde gerçekleşti. Netanyahu Gazze’de katliam ve soykırıma başlayınca; “Arap liderlere söylüyorum, eğer çıkarlarınızı korumak istiyorsanız, tek bir şey yapmak zorundasınız: Sessiz kalın" demesi unutulmamalıdır.

   israile göre; Arap-İsrail savaşı vuku bulduğunda, güya Arap devletlerinin, Yahudi devletine oranla çok daha fazla silah ve askeri donanıma sahip olduğu iddiasıdır. Ancak durum bunun tam tersidir. Halbuki israilin ön cephe hattında 27.400 silahlı asker bulundururken, Arap cephesinde bu sayı 13.876 ile sınırlıydı. israil, tüm diğer Arap ülkelerinden daha fazla ve daha gelişmiş silah donanımına sahipti. Silah donanımını o tarihlerde Çekoslovakya ve ABD’den tedarik ediyordu.

  Ümmetin bedenine saplanmış bu zehirli hançerin üzerinden 76 yıl geçti. Kukla Arap rejimleri İran İslam Cumhuriyeti ve direniş grupları dışında devlet bazında sorumluluk alıp uzuvlarımızı kangrenleştiren bu zehirli hançeri söküp atmak için gayret eden kaç lider vardır? -BM oturumunda sayın Erdoğan'ın, israili yerden yere vurduğu konuşması takdire şayan bir konuşmaydı- israil, davasından bir adım geri atmış değildir. israil, ümmetin gösteriler düzenleyip meydanlarda slogan atarak kendilerini deşarj ettiklerinin farkında olduğu için direnişin lider ve komutanlarına suikastlar düzenleyip birer birer şehid etmektedir. Geçmişte olduğu gibi, bugün de ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve bir kısım batılı ülkelerden modern ve öldürücü silah desteği alan terör devleti, Filistin, Lübnan, Suriye’de yaptığı hava saldırılarında binlerce kadın ve çocuğu katledip soykırım suçunu işlemeye devam etmektedir. Histeri nöbetine tutulmuş katil devlet, 2,4 milyon Müslüman’ın mukim olduğu yiğitler diyarı Gazze’mizi yerle yeksan ettikten sonra Kuzeyde HAMAS'ın savaş yükünü hafifleten Lübnan Hizbullah'ına yönelmiş bulunmaktadır.

  Nitekim bu yazıyı kaleme aldığım sıralar, haber ajanslarında israilin, Beyrut’ta, Hizbullah’ın ana karargahına saldırdığını, bombalamada Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Hasan Nasrallah ve direnişçilerden oluşan yüzlerce Müslüman’ın şehid olduğu haberi geçti. Doğrusu önce inanmak istemedim, bu haberde bir bilgi kirliliği olabileceği, israilin psikolojik harp tekniğini kullanarak sırf direnişin moralini bozmak için bu haberi medyaya servis etmiş olabileceğini umut etmiştim, ancak kahreden haber doğruydu.

  Elhasıl umudum tuzla buz olmuştu. Terör Devleti, teknolojik güç, yapay zekâ ve batı dünyasının kendisine sağladığı modern silahların üstün gücünden istifade etmesini becermişti. Rabbim israilin uykularını kaçıran büyük komutan Şehid Hasan Nasrallah’ın şehadetini kabul buyursun. Onu Firdevs cennetlerinde ağırlasın inşallah!