7 Ekim Aksa Tufanı
Harekâtından bu yana geçen 4 ayı aşkın sürede siyonist işgal rejiminin Gazze
Şeridi’ne yönelik katliam ve vahşetlerini ve direnişin haklı ve mucizevi
mücadelesini gündemde tutmaya devam ediyoruz.
İsrail terör örgütü
(İTÖ)’nün Gazze ve Batı Şeria’da açıktan pervasız bir şekilde işlediği her
türlü insanlık ve savaş suçunu dünyanın egemen güçleri ve benliğini kaybetmiş
devlet yöneticileri (istisnalar dışında) ya destekliyor veya kör ilgisizliğe
mahkûm ediyor.
Bizler İslami ve
insani sorumluluğumuzu yerine getirme adına bu vahşet ve soykırımı gündemde
tutmaya ve elimizden geleni yapmanın gayreti içinde olmalıyız. 7 Ekim’den bu
yana gündem değiştirme çabalarına ve oluşan doğal gündemlere rağmen haftalık
yazılarımda Gazze dışında bir yazı yazmaya elim gitmedi. Katıldığım bütün
toplantılarda söz aldığımda Gazze katliamlarını, yaşanan vahşet ve insanlık
dramına değindim. Son 4 ayda Gazze ile yazdığım bu 18’inci yazı oluyor.
Siyonist terör çetesi içimizi o kadar yakıyor ki; maddi olarak hayattan zaten
bir beklentimiz yoktu, manevi olarak da hayattan bir tat alamıyoruz. Mübarek üç
aylara girdik neredeyse Receb ayını bitireceğiz ve Mirac kandilini idrak
edeceğiz farkında bile değiliz. Oysa her yıl Receb ve Şaban ayını manevi olarak
Ramazan ayına hazırlık aşaması olarak görüyorduk. Şimdi ise Gazze’de işlenen
vahşetler ve bir şey yapamamanın ezikliği ile manevi olarak da boşaldık. Artık
namazlarımızdan zevk alamaz olduk. Namazdan önce ve sonra el açıp dua edecek
yüz bulamıyoruz. Orada yanı başımızda kardeşlerimiz katledilirken, çocukların
bedenleri parçalanırken ve açlıktan kırılırken yüzümüz tutmuyor. Her yıl üç
aylarda ibadet, dua ve zikirleri artırıp manevi olarak arınmaya çalışır, Kur’an
okumaya ağırlık verirdik. Şimdi ise Kur’an da okuyacak yüz bulamıyoruz. Neden?
Çünkü Kur’an okuyunca karşımıza: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve
‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir koruyucu
sahip gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve
çocuklardan zayıf bırakılmış ezilenler adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa
Suresi: 75) ayeti çıkıyor ve kalakalıyoruz.
Şubat ayının
şehidler ayı olduğunu her gün Gazze’de verilen yüzlerce şehidden dolayı
unuttuk. Şehidler ayında şehid vermeye devam ediyoruz. Daha önce Gazze için
dünyanın en büyük açık cezaevi deniliyordu. Şimdi ise dünyanın en büyük
kabristanına dönüştü. Ne yapacağımızı bilemez haldeyiz? Bu şekilde yaşamak bize
zûl geliyor. Tek düşüncemiz Gazze, tek derdimiz Gazze ve yaşanan acılar. Lakin
bir şey yapabildiğimiz de yok. İnsanlığını yitirenlerin yat, kat, ikbal derdi
olabilir fakat bizlerin tek derdi Gazze olmalıdır. Baş terörist kocamış
sömürgeci ABD, Ürdün’de 3 askeri telef oldu diye Irak ve Suriye’de 85 direniş
noktasını ve Yemen’i İngiltere ile birlikte defalarca hava saldırısıyla vurdu
ve vurmaya devam edeceğini duyurdu. Daha önce de ‘kendime tehdit olarak gördüm’
diyerek İran, Lübnan, Suriye ve Yemen’e saldırdı. Peki, bizler 3 değil, 30 bin
kardeşimizin vahşice katliamı ve insanlık dışı ablukaya karşı ne yapabildik?
Gazze’nin hüznü 7
Şubat depreminde yaşanan acıları ve 50 bin canımızın acısını da unutturdu. Öyle
ya depremde dünyanın her tarafından insanlık yardıma koşuyor. Gazze’de ise
bombardıman ve vahşete kimse yardıma gidemiyor. Enkaz altında kalanlara yardıma
izin verilmiyor. Hastanelere bile baskın yapılıp yaralılar ve hastalar
katlediliyor veya ölüme terk ediliyorlar. Biz ise her şey normalmiş gibi normal
hayatımıza devam ediyoruz ve bize dayatılan gündemlere takılıyoruz. İnsanlık bu
vahşete dur demez ise en başta biz Müslümanlar olmak üzere dünya büyük afetlere
gebedir. Zaman imanın gereğini yapma zamanıdır. Hafta sonu birçok ilimizde
geniş katılımla yapılan “Büyük Kudüs Yürüyüşü”nün en kısa sürede Kudüs
sokaklarında fetih ve zaferle gerçekleşmesini temenni ediyorum.
Selam ve dua ile…