Ya bu ülkenin tosunları ya da öz yurdunda
garip ve parya muamelesi görenler…
Maalesef bu ülkede her dönemde üstünlerin
hukuku uygulanagelmiştir.
Herkes için aynı olması gereken adalet;
adalet mekanizması ile muhatap olan kişilerin statü ve kimliklerine göre farklı
şekillerde tecelli etmiştir. Adaletin tecellisinin bir yüzü fertlere baksa da
diğer yüzü, doğrudan toplumun bekasına bakar. Yani adalet terazisinin şaşması,
sadece mağdur olan şahsı mağdur etmez; sonuçları itibariyle bir toplumu
etkiler. Bir toplumda adalet duygu ve düşüncesinin zedelenmesi ve bu durumun
ileri boyutlara varması, bir beka meselesi haline dönüşür.
Kendi içerisinde adaleti tesis edemeyen
toplulukların insanlık ve medeniyet namına da söyleyecek bir sözü yoktur.
Sözün burasında aklımıza bir Nasrettin
Hoca örneği geldi.
Bir gün Hoca’nın komşusu gelip şöyle der:
“Hocam, sizin inek, bizim ineği
boynuzladı ve öldürdü; bunun hükmü nedir”, diye sorar.
Hoca cevaben şöyle der:
“Ne yapalım hayvandır, şuur ve irade
sahibi değildir, hayvandan kalem kaldırılmıştır, hayvanın her hangi bir
sorumluluğu olamaz.”
Komşusu bu sefer şöyle der:
“Hocam özür dilerim, yanlış söyledim;
bizim inek sizin ineği boynuzlayıp öldürdü; bunun hükmü nedir?”
“Ha, o zaman durum başka, hemen bakmalı
kara kaplı kitaba…”
Her halde verilen kararlara bir göz
attığımız zaman; adaletin, Nasreddin Hoca’nın fıkrasına döndüğünü
söyleyebiliriz. Eski Türkiye’de durum bu iken, yeni Türkiye denilen dönemde de
vicdanları kanatan uygulamalar devam ediyor.
Sadece tek bir örnek bile bu işin
vahametini ortaya koyması açısından yeter sanırım.
Kanser hastası Şeyhmus Alpsoy ve bu
milletin istikbalini karartmaya çalışan darbeci Çevik Bir…
Yıllar yılı cezaevinde tutulan ve kanser
hastalığının yanı sıra birçok hastalığı olan, tek başına kendisine bakamayan
Şeyhmus Alpsoy, tüm olumsuzluklara rağmen serbest bırakılmıyor; hükmü
ertelenmiyor veya cezası ev hapsine çevrilmiyor. Bağırsakları dışarıda olduğu
söylenen bu mazlum mahkumun tedavisine izin verilmiyor ve adeta ölüme terk
ediliyor. İdamın olmadığı ülkemizde Şeyhmus Alpsoy adeta yavaş yavaş idam
ediliyor. İnsan haklarına aykırı bir şekilde tedavi hakkı engellenmektedir.
Dışarıda bile tedavisi zor olan bir kanser hastasının, ileri düzeye varmış
hastalığına rağmen yirmi yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulması cinayet
değil de nedir? Sorumluluk makamında olanlar, Allah katında ve maşeri vicdanda
bunun hesabını veremez. İdam cezasının olmadığı bir ülkede bu durumdaki bir
insanı ölüme terk etmek, idam etmek değil de nedir?
Gelelim bu memleketin tosunu muamelesi
gören, suçlu görüldüğü yerde bile tosunluk makamının ayrıcalığından istifade
eden kudretsiz general/er Çevik Bir’e…
Darbenin en büyük suçlardan sayıldığı
ülkemizde Çevik Bir’in rütbeleri sökülüp er statüsüne düşürüldüğü halde, hala o
genarellik rütbesinin tesiri ile ayrıcalıklı bir muamele görmektedir.
Derler ki; zamanın birisinde bir şahin
yavrusu tavukların arasına düşmüş ve orada kaldığı müddetçe horozdan dayak
yemiş. Bu yavru şahin büyüyüp alımlı bir şahin haline geldiği ve özgürce uçtuğu
halde, o dayak yedeği horozun mıntıkasına geldiğinde küçük ve zayıf iken dayak
yediği horozdan hala korkup çekiniyormuş. İktidar olup da muktedir
olamayanların hali herhalde buna benziyor.
Geçmişin ezilmişleri, iktidara geldikten
sonra mazlumun halini herkesten daha fazla anlaması gerekirken, dayak yiyen
şahin yavrusu sendromundan bir türlü kurtulamıyor.
Bu memlekette üstünlerin hukukunu değil,
hukukun üstünlüğünü istiyoruz. Eğer bu memlekette hala adaletten bahsediliyorsa
ve hala adaletin tabutuna son çivi çakılmadığı, adaletin ruhuna dört tekbir ve
bir fatiha okunmadığı iddia ediliyorsa; 28 Şubat sürecinin mağduru Şeyhmus
Alpsoy ve onun durumunda olan diğer mazlumlar serbest bırakılmalıdır.
Yargı nezdinde de darbe olduğu
tescillenen ve mimarlarının hüküm giydiği 28 Şubat sürecinin aktörlerinden
Çevik Bir’in serbest bırakıldığı bir yerde eğer siyasi kimliğinden dolayı
İslami davanın mazlum cefakarları serbest bırakılmıyorsa kimse adaletten
bahsetmesin…
Şeyhmus Alpsoy gecikmiş olsa da derhal
bırakılmalıdır. Geciken adalet, adalet değildir.
Eminim ki; Şeyhmus Alpsoy ve onun
durumundaki mazlumlar, eğer 28 Şubat sürecinin mağduru değil de mimarı
olsalardı şimdi dışarıda olurlardı.
Ey yetkililer, haydi bizi yanıltın ve
böyle olmadığını gösterin.
Selam ve dua ile